1 Ocak 2009 Perşembe

Oradan buraya

- JC! deseler bana.
- Hayatta yapmayı en çok sevdiğin şeylerden biri nedir? diye sorsalar.
- Hangi dönemimden bahsettiğinize göre cevabınız değişir. Zira çocukluk dönemimi kastediyorsanız yapmayı en çok sevdiğim şey herhalde...

- Lafı oyalama. Hangi dönemden bahsettiğimizi adın gibi biliyorsun! Diyerek düşüncelerimi yarıda kesseler.

'O delici laflarımda CJ'e saldırmak' derdim herhalde. Bu herife laf sokmaya, hakaret etmeye ve bu herifi aşağılamaya bayılıyorum yahu! İnanın o da benim bu aşağılayıcı sözlerimden büyük bir zevk alıyor. Yoksa ajansa geldiği günden beri ona dediğim sözlerden dolayı beni öldürmesi ve koridorda beni gördüğünde kafasını başka tarafa çevirmesi gerekirdi. Aksine, yeni hakaretler duymak için üstüne çaba sarf ediyor!

Saçları olmasına rağmen daha 'kültürlü' göründüğü için kafasını sıfıra vurup duran, 'okuyan adam' imajı vermek için kapkalın çerçeveli siyah kemik gözlüklerini o fare gibi kısılmış gözleri ile bezenmiş suratına oturtarak ortalıkta 'kreatif' diye gezinen bir başka adama daha rastlamadım. Woody Allen gözlükleri ile karıştırmayın lütfen. Bu herifin gözlükleri klas kelimesinin K'sinden bile uzak. Karakteri için zaten henüz alfabe icat edilmedi ki A harfinden başlamış olsun.

Bundan birkaç yıl önce patronun 'büyük yetenek' diye başka bir ajanstan araklayarak getirttiği bir çocuk. Ajansa gelmeden önce, tanımadığım için yazdığı birkaç kitapçığa bakarak ("kel kedi, miyav dedi" gibisinden zırva isimlerle süslenmiş, azcık okunabilitesi olan - tuvalette okumak için ideal- kitaplar) sayesinde biliyordum. Ajansa geldikten sonraki tanışma toplantısında tipine bakarak: 'Senin kellikle ilgili bir problemin mi var?' diye herife bodoslama bir soru sorduğum için patron ve Boyalı BB tarafından tuhaf bakışlara maruz kaldığım günü dün gibi hatırlıyorum. Açılışı iyi yaptığım için devamını getirmekte de zorlanmıyorum.
Neyse işte, bu heriflerden piyasada bol bol bulabilirsiniz ve inanın bir tane bile konkur kazandırmazlar. Zira konkurlar kazanılmaz, konkurlar 'verilir.' Savaş değil ki bu kazanılsın.

Neyse. Bu herif ajansa geldikten sonra AC adlı bir kızı da yanında getirdi. 'Account Girl'den gelen bir kısaltma bu. Kızı gördüğüm anda tüylerim diken diken olmuş olsa gerek çünkü 'JC, kadınlarda en nefret ettiğin kıyafetleri seç' deseler işi kolayca halletmek için 'aha işte bu kızın üzerine geçirdiği her şey' derdim. Bir o kadar da yılışık. O yıl üniversite öğrencileri (elbette tiki olanlar) ne giyerse onu giyer. Toplantıdan toplantıya 'kadın' kılığına büründüğünü zanneder ama arkadan rastladığımda 'aaa ajansa Ellen DeGeneres ziyarete mi geldi' diye bağırdığımda tüm sürtüklüğünü takınıp 'ay o da kiiiiim?' diye o uyuz ses tonu ile soran kadın da budur. Salak! CJ'in kız versiyonu olduğunu düşünüyorum ama neyse ki bu ortalıkta 'kreatif' diye gezinmiyor. Sıradan bir müş-tem. Müşteri görüşmelerinde ses tonunu bir 'eskort hattı' kızı gibi yaparak toplantı salonundaki erkekleri etkilemeye, kadınları da gıcık etmeye yarayan bir sümüklü böcek. 

- AJ seni arıyordu. Koridorda rastlaşmadınız mı? Diye soruyor mükemmel asistanım ve benim dikkatim dağılıyor. Aynadan kendime bakıyorum, yüzüme son olarak yerleşmiş o 'tiksinmiş adam' ifadesini çekmeye çalışıyorum.

- Limon mu yedin sen? Diye soruyor mükemmel asistanım.
- 'Hayır,' diyorum. 'İğrenç insanları hatırladım bir an'. Yerse.

AJ bizim bu ajansın sahip olduğu tek adam gibi kreatif. Her yıl kreatif direktör yapılması için beklerim ama şu titre demir atmış gibi yapışmış bir CD (Creative Director) tarafından ajans terk edilmediği ve kovulduğu anda bir iki götü boklu müşterinin kaybedileceği düşünüldüğü için her yıl CD'liğe devam eden adam yüzünden olsa gerek, bir türlü hak ettiği titre kavuşamadı. Olsun, zaten onun ne titr de ne de 'tit'lerde gözü yoktur. AJ'in hikayesini daha uzun soluklu anlatırım size. 

Bugün çok yorgun hissediyorum kendimi. En iyisi ben burada keseyim. Ha bu arada, Twitter hesabım da var ve sadece blog update'lerini 'otomatik' olarak ileten boktan Twitter hesaplarından biri değil. 

- Mükemmelim. Ben eve gidiyorum. Sen de şu ayakkabılarını giyip gidebilirsin artık.

Bu cümleyi kurduktan sonra fark ediyorum: 'Bu kız ofiste yalın ayak mı geziniyor?' diyorum içimden ve çaktırmadan odadan çıkıyorum.

Hiç yorum yok: