Film ile ilgili planlar yaparken 'piyango sana çıksa, ne yaparsın' sorusunu cevaplayan insan heyecanını yaşadığımı fark ediyorum. Boogie'nin sessiz sedasız gidişine de bozulmuyor değilim.
25 Mart 2010 Perşembe
24 Mart 2010 Çarşamba
boogie gitmiş
- Haberin yok mu? Gibisinden dünyanın en pis cümlelerinden birini kuruyor.
- Haberim olsa bu konuyu konuşuyor olur muyduk AJ? (İnsan bazen yazar olarak geçinen kişilerin kurduğu abuk sabuk cümlelere gülüyor. Olsun. Hepimizin sıçma anları olur.)
Boogie bundan sonra reklamcılık sektörü içinde bulunmak istemediği için ajansı bir gün terk edip gitmiş.
23 Mart 2010 Salı
kim bu kadın
'Kim bu kadın?' sorusunu soran olmadı ama bakışlar bu yöndeydi. Hiç bozuntuya vermeden ikisiyle bi arada güzel bir gece geçirdim. Kendimi olgun kadınlarla 'takılan' kart zamparalar gibi hissettim. Açıkçası herkes centilmence oynuyordu. Belki piyasa değerimde bir artış olmuş olabilir.
22 Mart 2010 Pazartesi
ski
20 Mart 2010 Cumartesi
yine rüya
Tünel ve sonundaki ışık rüyasını bir daha gördüm.
Üzerinde daha fazla düşünmek istemiyorum.
19 Mart 2010 Cuma
sam (yazıldığı gibi okunur)
Bir dizi yapımcısı arıyor.
Hayat böyle bir şeydir evlat. Sen tam dükkanı kapatırken müşteri gelir. Ve hatta çoğu zaman senin kapanmış kepenklerinin önünden geçip gider, bir zamanlar orada, onun ihtiyacını karşılayacak dükkanın olduğunu bilmeksizin.
Dizinin bir müddet rafa kalktığını veya isterlerse format halinde onlara devredebileceğimizi söylüyorum.
Kabul ediyor.
Hayat böyle bir şeydir evlat. Kendi zevkin için yapmak istediğin şeyi, kendin yapmak istediğinde izin vermezler veya oyalar dururlar ama 'alın siz yapın' dediğin zaman tüm engeller kalkabilir.
Fiyat konuşmak üzere sözleşiyoruz.
Sanırım oradan aktaracağımız bütçe ile pemila endırsın'ı bile oynatabiliriz bu filmde. Tabii oynamak isterse. Bizde zorlama yok. Oyuncular da istemedikleri sahnelerde oynamak zorunda değiller.
18 Mart 2010 Perşembe
yan-masa
Starbucks'ta oturmuş Mük'ü bekliyorum. Tabii öyle kuru kuru oturmuyorum. Önümde minnacık bilgisayarım açık ve bir yandan da maillere bakıp banka hesabımın filmi kaldırıp kaldırmayacağını da hesaplıyorum bir excel tablosunda.
Kulağıma bizim trip atıp giden kreatif direktörün adını duyana kadar.
- O herifin olduğu bi yerde çalışamam ben. Diyor bir kız.
Çaktırmadan dönüp bakıyorum o tarafa. Bir güzellik abidesi kız ile ortalama bir müş-tem tipi karşılıklı oturmuş muhabbet ediyorlar.
Eğer gerçekten ajans kursaydım bir gün, vereceğim ilk ders 'asla etrafı ajanslarla dolu olmasa bile bir kafede oturup iş ile ilgili konuşurken etrafınızın duymamasına özen gösterin, gerekirse chat yaparak iletişim kurun' olurdu.
Hoşuma da gidiyor, sohbeti dinliyorum. Biraz twitlemek için de güzel bir fırsat olabilir diye düşünürken onların da o sırada twiti görebileceğini düşünerek yazmaktan vazgeçiyorum.
Aslında o sırada düşündüğüm her şeyden vazgeçiyorum. Zira yapmam gereken bir film var.
Evet, bol bol reklam ajansı p0rn0su da var elbette. Sekanslar halinde. Bizim kreatif direktörü de becerecek birkaç adam bulmak lazım aslında. Taksim'deki afrikalılarla mı vakit geçirsem biraz acaba? Tinto ustaya saygı duruşu olarak düşündüğüm aynalı sahnede, aynadan yansıyan görüntü olarak bizim kreatif direktörün düdüklenişini canlandırabiliriz belki.
Biliyorum. Acımasız bir pislikmişim gibi geliyor olabilir kulağa fakat bu tamamen AG sürtüğünün bok yemesi: Eğer o salak herife 'onunla aramızda bir şey varmış gibi' göstermeseydi herif de bana kıl olmuyor olacaktı.
Tatlı bir herifim ben yahu. Korkmayın benden o kadar.
17 Mart 2010 Çarşamba
şit iğtırs
Piyasadan birileri yine benimle uğraşmaya başlıyor.
- Bu herif yüzünden bu ajans bir türlü kreatif direktör bulamıyor, demiş. Üçüncü sınıf bir televizyon kanalındaki programlardan birinde.
Birileri bunu televizyondan yayınlıyor olabilir fakat bunun videosunu internete yükleyip, oradan da ona buna gönderen adamın aklına şaşıyorum.
Parmağını poposuna soktuktan sonra koklayıp bayılan maymunun videosunu buluyorum youtube'da ve altına yorum olarak bunu bırakması için fake bir hesap oluşturuyorum kendime.
Dün iBey'i dinlerken aklıma gelen şey gerçekten doğru olabilir.
Reklamcılık ile banka soygunculuğunu meslek edinmek arasında fark yok. Madem boka battık bi kere, sonuna kadar şit-iğtırs olalım derdinde olan bir sürü adam ve kadından bahsediyorum.
16 Mart 2010 Salı
reklamcılık ve gansterlik
iBey çıkıp geliyor ziyarete.
Mükemmel günlerde evlendiğiniz ve sonra boka saran bir evliliğin ardından sizi yeniden ziyarete gelen eşiniz gibi bir his desem, hiç de böyle bir durumla karşılaşmadığım için saçma olabilir.
- Yeni bir projem var JC. Diye anlatıyor.
Dinlerken şunun farkına varıyorum ki, reklamcılık da bir nevi banka soygunculuğu gibi. Devamlı soyacak bir müşteri var oralarda ve başka bir iş bilmedikleri için her seferinde 'bu son, tövbe edeceğim' deseler de yeni ajans kurmaya devam ediyor bu reklamcılar.
Sonra düşünüyorum da, ben kendime hiçbir zaman ajans kurmayı düşünmediğim için bunu nereden bilebilirim ki?
Ama hadi siz de, anlayın beni birazcık.
15 Mart 2010 Pazartesi
aşk-yuvası
AJ kızarkadaşından ayrılmış.
Mük ile Estel çıkmaya başlamış.
- Ne zaman başladınız? Diye soruyorum.
- Geçen hafta, hani sende kalmıştık ya o gece.
Evim tam bir 'aşk yuvası'.
Sümüklü Zerrin kapıyı çalıyor yine.
- Seni görmek ne güzel, diyerek Zerrin'i öpüyorum.
- JC, uzun süreli bir ilişki istemiyorum. Diyor açıkça. 'Biliyorsun, evlilikten yeni çıktım zaten.'
- Lafı hep ağzımdan mı alacaksın sen? Diyorum kızgın bir şekilde.
Anlıyor beni.