Starbucks'ta oturmuş Mük'ü bekliyorum. Tabii öyle kuru kuru oturmuyorum. Önümde minnacık bilgisayarım açık ve bir yandan da maillere bakıp banka hesabımın filmi kaldırıp kaldırmayacağını da hesaplıyorum bir excel tablosunda.
Kulağıma bizim trip atıp giden kreatif direktörün adını duyana kadar.
- O herifin olduğu bi yerde çalışamam ben. Diyor bir kız.
Çaktırmadan dönüp bakıyorum o tarafa. Bir güzellik abidesi kız ile ortalama bir müş-tem tipi karşılıklı oturmuş muhabbet ediyorlar.
Eğer gerçekten ajans kursaydım bir gün, vereceğim ilk ders 'asla etrafı ajanslarla dolu olmasa bile bir kafede oturup iş ile ilgili konuşurken etrafınızın duymamasına özen gösterin, gerekirse chat yaparak iletişim kurun' olurdu.
Hoşuma da gidiyor, sohbeti dinliyorum. Biraz twitlemek için de güzel bir fırsat olabilir diye düşünürken onların da o sırada twiti görebileceğini düşünerek yazmaktan vazgeçiyorum.
Aslında o sırada düşündüğüm her şeyden vazgeçiyorum. Zira yapmam gereken bir film var.
Evet, bol bol reklam ajansı p0rn0su da var elbette. Sekanslar halinde. Bizim kreatif direktörü de becerecek birkaç adam bulmak lazım aslında. Taksim'deki afrikalılarla mı vakit geçirsem biraz acaba? Tinto ustaya saygı duruşu olarak düşündüğüm aynalı sahnede, aynadan yansıyan görüntü olarak bizim kreatif direktörün düdüklenişini canlandırabiliriz belki.
Biliyorum. Acımasız bir pislikmişim gibi geliyor olabilir kulağa fakat bu tamamen AG sürtüğünün bok yemesi: Eğer o salak herife 'onunla aramızda bir şey varmış gibi' göstermeseydi herif de bana kıl olmuyor olacaktı.
Tatlı bir herifim ben yahu. Korkmayın benden o kadar.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder