Arka tarafa yeni taşınan çiftin bahçesinden içeri giriş yapmıştım. Eğlenceli bir adam olsa gerek, eline küreği geçirdiği gibi:
- Kim var orada! Diye bağırdı.
- Benim, Clint Eastwood. Silahsızım. Dedim bağıra bağıra.
Tipimi algılayınca utandı biraz.
- Boşver dedim, ben olsam taş falan atardım. Siz yine soğukkanlısınız.
Sıcak bir adama benziyor. En azından gülümsemeyi biliyor.
Elimi uzattım:
- Merhaba ben JC. Bana JC deyin lütfen ya da bana lütfen JC deyin.
- Merhaba, ben de Mik. Dedi. İçimden büyük bir 'oha' çektim. Karısının adı da 'Mük' ise şurada yığılıp kalacağım.
Verandaya geçtik birlikte. İçeriden karısı geldi yanımıza.
- Mahalleye hoş geldiniz. Elim boş gelmiş olmayayım diye size kendi ellerimle satın aldığım hazır brownie'yi getirdim.
Karısı da kendisi gibi sıcak bir insana benziyor. Gülümseyerek elini uzatıyor, önce tokalaşıyor benimle sonra brownie kutusunu alıyor. Buraya dikkat kesiliyorum zira genelde kadınlar önce elimdeki brownie'yi alıp sonra elimi sıkar. Bu kadında bir değişiklik var demek ki.
- Merhaba, benim adım Aloe Vera. Kısaca Vera da diyebilirsin, Aloe de.
- Peki Vera, biz verandadayız Mik'le birlikte. Hahaha.
[Biliyorum, soğuk bir görünümün altında sıcacık bir insan barındırıyorum. Aslında soğuk göründüğümü de söyleyemezsiniz, zira beni görmüyorsunuz. Oturun yerinize, daha ara vermedik.]
[Biliyorum, soğuk bir görünümün altında sıcacık bir insan barındırıyorum. Aslında soğuk göründüğümü de söyleyemezsiniz, zira beni görmüyorsunuz. Oturun yerinize, daha ara vermedik.]
Neden hoş geldine gelmiş misafirle kahve içerek sohbet edilir? Ben çay içmek isterdim aslında. Olsun. Hoş insanlara benziyorlar. Yalnız karı koca samimiyetleri fazla yok gibi. Bu sahneyi önceden bana yazılı biçimde verseydiniz, kafamda birbirine sokulmuş yeni evli, aşk böcüğü bir karı-koca ile karşılarında dikilen bir JC'yi hayal ederdim ama bu sahne biraz farklı yorumlanıyor sanki. Mik bir sigorta şirketinde üst düzey yöneticiymiş. Bu düzeylerin neden ileri ve geri olmadığını düşünüyoruz birlikte.
Doğal soru gelmekte gecikmiyor: 'Evli değil misin, aaa neden? Halbuki çok tatlı birine benziyorsun.'
Doğal soru gelmekte gecikmiyor: 'Evli değil misin, aaa neden? Halbuki çok tatlı birine benziyorsun.'
Evet, diyorum, çok tatlı olduğum için evlenemiyorum zaten zira kanunlar beni aynı anda sadece bir kadına veriyor. Halbuki bu durum kadınlar arasında bir çatışmaya yol açıyor. İnsanlığa gözyaşı ve mutsuzluk bırakmak yerine kendimi eşit parçalara bölerek kadınlara dağıtıyorum diyorum. [Bunu söylerken Mik pis pis sırıtırken Aloe Vera gülümsemesinin üzerine faltaşı gibi açılmış gözlerini oturtuyor.]
İnanıyorlar!
Ah! Deli misiniz? Diyorum. Hiç olur mu öyle şey. (Biraz utangaç bir ifade ile) Aslına bakılırsa ben hayatımı fahişelik ile kazanıyorum, bu yüzden de hiçbir kadın benimle aile kurmak gibi bir düşünceye kapılmıyor. [Bunu söylerken Aloe Vera atlayıp 'reklamcıyım dememiş miydin az önce JC' diye soruyor ve bu senaryoyu da çöpe atıyor.]
- Ayrıca, diyor, erkeklerin aksine kadınlar hayatını fahişelikle kazanan bir adama karşı -ki ona jigololuk diyebiliriz- erkeklerin fahişe kadınlara beslediği duyguların aksini beslemeye yatkındır ve dolayısıyla onları alıp bu hayattan kurtarmaya meyillidirler. Bunu da geç bakalım. Diyor.
Sohbetimin yozluk seviyesine inip çıkabildiklerini görünce ısınıyorum bu komşucuklarıma. Komedi miktarı mı desek buna yoksa?
- Peki diyorum. O zaman size gerçeği söyleyeyim. İşim gereği çok saçma sapan bir adam haline geldim ben. Bu yüzden beni üç dakikadan fazla kaldırabilen kadınlara 'halterci' diyoruz fakat bu kadınlar da biraz 'erkeksileşmiş' oluyor ve ben nedense böyle kadınlardan pek hoşlanamıyorum. Diyorum.
Aloe Vera gibi Mik de bunun gerçek cümle olduğunu anlıyor.
- Sevdiğin biri olmadı mı şimdiye kadar? Diye soruyor Aloe.
Konuyu dağıtmam gerektiği hissine kapılıyorum bir an. Elimi fazla açtım galiba.
- Bu arada farkında mısınız biz bunları konuşurken içeride bangır bangır Ludwig Van Beethoven'ın 3ncü senfonisi, E flat, opus 55 çalıyor, diyorum.
Mik bir kahkaha patlatıyor ve içeriye geçip müziği değiştirmeye gidiyor.
- İyi anlaşacağız JC. Senin gibi eğlenceli bir komşumuz olduğu için şanslıyız sanırım. Diyor. Sonra içeriye sesleniyor: Değil mi Mik?
- Harika. Bu evi seçtiğim için kendimle gurur duyuyorum. Diye sesleniyor içeriden. Kahkahası ile birlikte. Amerikalı falan mı bu adam diye merak ediyorum. Neredeyse her cümleden sonra bir kahkaha attığını hissediyorum.
- Sen ne yaparsın Aloe Vera? Diye soruyorum. Ne iş yaparsın?
- Reklamcıydım. Diyor. Ben içimden bir 'yok artık' çekiyorum.
- Aa nerede?
- Tursi'yi bilirsin, diyor. En son onlarla çalıştım. Sanat Yönetmeniydim diyor.
Haa evet, bu insan bir 'sanat yönetmeni'. Bizim atölyedeki 'ucuz iş güçleri' gibi 'grafiker parçası' değil. Konuşmasından belli.
- Harika bir seçim yapmışsın, diyorum. Şimdi ne yapıyorsun?
- Tursi'lerle çalışarak mı yoksa oradan ayrılarak mı, diye soruyu geri gönderiyor bana.
- Elbette reklamcılığı bırakarak, diyorum.
- A evet. Harika oldu. Sonra Mik ile tanıştım ve hayat böyle gerginliği olmayan bir şeye dönüştü. Diyor. Nerede tanıştıklarını sormayı başka bir bölüme bırakarak elinde bir kutu puro ile birlikte dönen Mik'e bakıyorum. 'Harika.'
O sırada Aloe Vera önceki mevzuya dönüyor.
- Yok mu hayatında kimse? Diye soruyor. Bu sefer feci sıkışıyorum. Artık biraz dökülmenin vakti geldi sanırım.
- Var, diyorum. Enteresan bir şekilde var. Sonra biraz dramatize ederek, daha fazla soru sormayın bana dermiş gibi gözlerim dalmış bir şekilde yere bakıyorum. Anlıyor ikisi de.
- Hadi yak bakalım, diye kibrit uzatıyor Mik.
- Hadi yak bakalım, diye kibrit uzatıyor Mik.
Telefonum çalıyor. Arayan Mük.
- Mük?
- JC. Of ben bu kızla kavga ettim. Ayrılıyoruz galiba. Sana gelebilir miyim?
- Gel, diyorum. Ben komşularımdayım. Buraya geldiğinde kapının önünde opera söylemeye başla, sesini takip edip seni almaya gelirim. Diyorum.
Üzerinde yazmasa da 'Mük kim?' sorusunu içeren bakışlarla karşılaşıyorum telefonu kapatıp sohbete döndüğümde.
- Benim Mükemmel Asistanım. Ona kısaca Mük diyorum. Kız arkadaşı ile kavga etmiş. Ayrılıyorlarmış. Ah ben daha heteroların neden birbiriyle kavga ettiğini anlayamıyorken... diyorum ve durup, karşımdaki çiftin gözlerinde 'yargılama' cümleleri arıyorum. Birbirlerine bakıyorlar. Konuyu değiştirmek için harika bir pozisyon. Göğsümde yumuşatıp:
- Bu arada Mik, bu malı nerden buldun. Tam bir 'real stuff'mış, diyorum.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder