Ben bunu düşünürken, siz okumaya devam edin.
Boyalı BB beni odasına çağırıyor. 'Ajansın koskoca işbitiricisini nasıl ayağına çağırıyor bu kadın' diye Mükemmel Asistanıma söylene söylene çıkıyorum odadan. Rol yaptığımı biliyor. Asla söylenmem. Belki de yaptığım bu roller ile 'söylenme' güdülerimden kurtuluyorum. Olsun. Ne fark eder, birlikte çalışması çok eğlenceli bir adamım ben sonuçta. Söylenme güdülerimden nasıl kurtulduğumun önemi var mı? YOK!
BB'nin asistanı da ajansta sevdiğim kızlardan biridir. Enteresan tip olduğu için seviyor olabilirim. Mükemmel Asistanımı işe almadan önce ajans içindeki kıpraştırma operasyonlarından birinde kapmayı düşünüyordum ama Boyalı BB işe geldiği gibi 'bu asistan benimle çalışacak' diyerek kaptı kızı elimden. İyi de yaptı, böylece ben de Mükemmel Asistanımı işe almış oldum. Evet, onu ben aldım işe. Görüşmesini de ben yaptım, performans değerlemesini de. Kimin ihtiyacı var şu İK eklerine! Şakacı Kadın'ın kulağına 'bana asistan lazım' demek yeterliydi. En iyi headhunter'lar genellikle bu işle uğraşmayan insanlar olur, kanımca, hatta bir adım daha ileri gidip 'en iyi yazarlar reklam ajanslarında çalışmayan yazarlardır' demeyi, 'en iyi müş-temler reklam ajanslarında çalışmayan müştemlerdir' diye çığlık atmayı ve 'en sağlam sanat yönetmenleri reklam ajanslarında çalışmayan sanat yönetmenleridir' diyerek demeç verme hakkını da kendimde buluyorum. İster beğenin, ister sırtınızı çevirip gidin, isterseniz 'sana karşıyım JC' deyin. Umrumda bile değil. Haydi öteki paragrafa geçiyoruz artık, burası çok fazla kelime dolmaya başladı.
Şakacı Kadın kim oluyor diye sordunuz kendinize. Aslında bunu sormanız gereken kişi BEN'im, ben! Kendisi dünya üzerine gelmiş, çalışabileceğiniz en eğlenceli kişidir -ben ikinci sırada geliyorum-. Hayatı şaka yapmakla geçer. En büyük şakası erkek arkadaşını doğum kontrol hapı kullandığını söyleyerek kandırıp sonra hamile kalmasıdır. Bir kere bile bundan pişman olmadı ve çocuğu doğurdu. Adamı hiçbir şekilde sorumluluk altına sokmadı. 'Şaka çocuğu' ile birlikte hayatına devam etti. Çocuk şimdi kocaman olmuştur. Umarım ona da 'seni leylekler getirdi çocuğum' şakasını yapmamıştır. Gerçi bu bir şaka değil, gerçek: Her çocuk dünyaya leylekler tarafından getirilir. Evet. İnansanız da inanmasanız da, bu böyledir. [Leylekler, beyazlar içindeki insanlar için de kullanılabilecek bir metafordur. Yani doktorlar!]
Neyse işte, headhunter'ınızdan isteyeceğiniz bir eleman, CV'ye bile bakmadan, altıncı hisleriniz, edeceğiniz sohbet ve sonrasında kafanızda kalacak olanlardır önemli olan. Para konusunda da anlaşırsanız, dünyanın en büyük insan kaynakları dersini almış olursunuz. İK, İK diyerek neden bu kadar patırtı koparttıklarını anlamıyorum.
BB'nin asistanı enteresan bir şekilde, yerde oturan cinsten. Masanın arkasında gizlenmiş.
- Hola. Diyorum.
Masanın arkasından kafasını kaldırıp bakıyor. Kucağında bir sürü CV ile yere çömelmiş ve CV sahiplerini arıyor. Telefonu omzu ile kulağının arasına sıkıştırmış, ağzında bir kalem ile bana baktığı zaman 'sekreter' tipi canlanıyor zihnimde. Neden yere oturduğuna dair bir fikrim yok. Boyalı BB ona da 'zen' öğretilerini mi aşılıyor acaba? BB'nin böyle bir 'pozitif enerji' hastalığı var.
İçeriye dalıyorum. Kapıyı ardına kadar sertçe itip, duvara çarpmasını sağlıyorum. Boyalı BB korkuyor tabii ki bu hareketimden dolayı zira içeriye soygun veya tecavüz amaçlı bir ziyarette bulunmuşum havası veriyorum.
- Korkuttun beni JC'ciğim. Gel bakalım. Müşteminizi seçelim seninle birlikte diyor.
- Afişet, diye düzeltiyorum sözünü.
- Çok ayıp JC'ciğim. Diyor. Ah bu kadının bu TRT sansür kurulu havası bana sıkıntı veriyor. Neden bu kadar çok vakit geçiriyorum ki bu kadınla ben. Sanırım onu bu hayattan çekip kurtarmak istiyorum bir şekilde. Neden böyle hislere kapıldığımı da merak etmiyor değilim. Bulurum bir gün sebebini.
CV'lere bakıp vakit kaybetmek istemiyorum aslında.
- BB'ciğim, diyorum. Sen bu CV'leri bana göstereceğine ve tek tek okuyacağına, neden hepsini çağırıp karşımıza dizmiyorsun?
- Dans mı ettireceğiz JC'ciğim? Diye soruyor.
- (Hmm güzel fikir) Aklıma gelmemişti bu ama tabii neden olmasın? Güzel fikir. Hadi yapalım. Güzel fikirler çöpe gitmesin BB'ciğim.
Bunun yerine oturup bana saatlerce bu işlerin nasıl yapıldığını anlatmayı tercih ediyor. Sizin bu satırları okuduğunuz sırada BB konuşmaya devam ediyor ama ben 'mute' bir şekilde algıladığım dudaklarına bakıyorum ve size bu satırları yazıyorum. Biliyor musunuz aslında dünyada bir yığın işsiz olmasının sebebi İnsan Kaynakları departmanlarının ta kendisi olabilir. Neden olmasın? Her birine bir şans verilmesi gereken insanlar bu sıkıcı prosesler uygulandığı için hem daha uzun süre işsiz kalıyorlar ve sonra labirente konmuş fare gibi bir sürü efor sarf etmek zorunda kalıyorlar. Her seferinde içlerinden 'of bugün canım o kadar sıkkın ki, sizinle iki dakika bile konuşasım yok' diyeceklerine 'evet, hayır, ah tabii ki, çok güzel bir gün, yolda gelirken güneşe baktım ve seni seviyorum güneş amca diye bağırdım' gibisinden ottan bottan cümleler kurmak zorunda kalıyorlar belki de. Halbuki bir iş görüşmesi de şöyle başlasa: 'Sizin tipinizi hiç sevmedim, lütfen bana başka insanlar yollayın. Sizinle iş görüşmesi yapmak istemiyorum.' Harika olurdu öyle değil mi? İnsanlar içlerinden geldiği gibi davranabilmeli bu 'çalışma dünyasında'.
- Anladın mı JC'ciğim? Diye soruyor BB bana. Elbette dinlemediğim için anlamadım ama kafamı sallıyorum. İnanıyor bana. Bu mu İnsan Kaynakları?
- BB, bence iş görüşmeleri sıcak küvetlerde yapılmalı. Adaylar soyunup küvete girmeli, sen ve ben de çıplak olmalıyız ve bu şekilde iş görüşmesi yapmalıyız. Sıcaklığın gelişmesi ve karşındakini tanımak açısından bu çok faydalı olurdu.
Kimse beni anlamıyor. Anlamak istemiyor. Harika fikirler sunuyorum insanlığa ama beni dinleyen yok. Halbuki az önce aklıma gelen bu yöntem ile gerçekten iyi insan seçilebilirdi. Mesela devamlı sizin oranıza buranıza bakan çalışanın 'dikkat eşiği' çok düşük diyebilirsiniz veya bir ihtimal daha var 'siz çok taş gibisiniz'. [Elbette, ne zaman küvettem çıksam, adayımız benim orama burama bakmak zorunda kalacak, bunun adaydaki 'dikkat eşiği düşüklüğü' ile hiçbir alakası yok zira adayımız 'maldan anlıyor' olacak. Bence.]
Ya şimdi en baştaki sorumuza dönersek, afişet seçmekten daha eğlenceli bir şey var mı bu ajansta? Yok, inanın CJ'e laf sokmak veya AG'ye bok atmaktan bile zevkli bu ya.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder