22 Ocak 2009 Perşembe

Küçük Dünya

AJ'le birlikte öğle yemeğine çıkıyoruz. Ajansın çevresindeki restoranlar ve lokantalar Vegas reklamcıları ve sinir bozucu reklamveren firma çalışanları ile dolu olduğu için uzaklarda bir yere gitmeye karar veriyoruz. AJ'in eski model Jaguar'ına atlayıp soluğu boğaz kenarında bir yerde alıyoruz.

- Lokanta ve restoran arasındaki farkı açıklar mısın bana AJ? Diye soruyorum ilk olarak.

AJ pek iplemiyor beni ve oturulacak en güzel yeri seçmeye çalışıyor. Ben de sorduğum soruya kendimce cevaplar veriyorum 'eğer lokanta dersen, daha aşağı bir sınıfın gittiği bir yerden bahsediyor olursun ama aynı insanları restoran denilen yere sokarsan onlar sınıf atlamış orta okul öğrencileri gibi olur, öyle değil mi?' Ah! Çok lazımdı. Düşünecek daha güzel şeyler var.

- AJ, bu hafta önemli bir hafta. Biliyorsun HH takımı kuruluyor. Sen beni dinliyor musun AJ?
- Yes patron.
- AJ, bana patron demenden nefret ediyorum. 
- Peki işbitiricim.
- Bu da çok kötü. Porno filmlerde sadece boşalma sahnelerinde kullanılan aktörler gibi hissediyorum kendimi.
- Tamam JC. En iyisi JC.
- JC güzel. Bana JC diyebilirsin. Ya da bana lütfen JC de.
- Boyalı BB beni çağırdı görüşmelere. Yazarlarla yapılacak görüşmelerde ben de olacakmışım.
- Harika. CD'nin girmesinden iyidir. 
- Adam seçmeyi bildiğimi tahmin etmiyorum ben JC.
- Kapa çeneni. İşe başvursaydım ve görüşmede karşıma CD çıksaydı, bu ajansın 80'lerde dondurulduğunu falan düşünürdüm herhalde.

Yorum yapmıyor. Bu çocuğun bu huyuna bayılıyorum. Kreatif gruptaki herkese takılmama rağmen, hiçbirinin üzerine gidip beni desteklemiyor. 
- Bence adam seçme işini sen çok iyi yaparsın JC. Diyor.
- Elbette. Hatta Boyalı BB'nin bile görüşmesine gerek yok kimse ile. 'Yetkinlik bazlı mülakatmış'. My ass.
- MyUs güzel servis öyle değil mi?
- Konumuzla ne alakası var AJ?
- Ne zaman birisi 'My Ass' dese, ki bu genelde sen oluyorsun, aklıma o servis geliyor da ondan.

Garson dikiliyor yanımızda:
- Ne alırdınız?
- Menü.

Bayılıyorum bu adamların içeriye giren her müşterinin orada hangi tür yemeklerin sunulduğunu biliyor olduklarını farz etmelerine. Ne kadar uzun bir cümle oldu. Ama doğru. O sırada yan masada birbirlerine pis pis kahkalar atarak fantezilerini anlatan iki adamın muhabbetine kayıyor kulağım:
- Karı iş bittikten sonra gitmek istemedi. Ben de fırladım camın kenarına, çıkarttım kaputu, o sinirle salladım aşağıya!

Pis herif! Dünyanın ne kadar küçük olduğunu unutuyorsun. O küçük şey bir gün götüne kaçtığında 'acıdı' deme sakın!

Hiç yorum yok: