Reklamcıların ağzından çıktığı gibi geri sokulması gereken sözcükler listesinde birinci sıraya 'ödül' kelimesini yerleştiriyorum. Ardından 'brief' ve ondan sonra 'müş-tem' ve son olarak 'kreatif'. Arrghh. Bazen bu sektördeki insanların sadece dört kelimelik bir vocabulary ile konuştuğunu falan düşünüyorum. [Araya sıkıştırdığım kelimeler ile ilgili ağzını açacaksan, öncelikle suyla bir güzel çalkalamanı tavsiye ediyorum zira birazdan ağzının içi çok fena bir şekilde kirlenecek evladım.]
Being John Malkovich'in hani o 'Malkovich Malkovich' sahnesinde ağzından 'Malkovich'ten başka bir sözcük çıkmayan John Malkovich gibi 'ödül' kelimesinden başka ağzından hiçbir kelime çıkmayan bir ajans dolusu insanı kabus olarak görüp 'huaaa' diye yatağımdan fırladığım geceler oluyor. Neden korkuyorsam bundan? [Cidden, insan gerçek hayatta korkmayacağı bir şeyden, filmin adı Kabus diye neden korkar ki?] Ama sanırım tüm piyasaya erişip 'ödül diyeni vururum' gibisinden bir dikta rejimi getiremiyorum. Acaba bu yıl reklamcılar derneğinin başkanlığına aday mı olsam? Ah. Bunu biraz daha ertelemek istiyorum sanırım çünkü daha yapılacak çok işim var. Ödül gecesine bir Sniper ile gidip, aldığı ödülü havaya kaldırdığı sırada elinde parçalandığını görüp nasıl panik olacağını görmem gereken bir CJ kılıklısı var. İnsanlar aptal aptal televizyon programlarını seyretmek için akşamları evlerine gittiğinde benim Poligona gitmemin sebebinin ne olduğunu zannediyordunuz?
Ödül gecelerinden de nefret ediyorum. Gözlem yapma mecburiyetinden dolayı gittiğim her ödül gecesinde, diğer ajanslarda çalışan grafiker parçalarını seyirciler arasından seçip ağızlarını açtıkları her an 'bu herifler ajans içinde neden konuşmaz da burada bülbül kesilirler' diye düşünürüm. Kreatif grupların sahneye çıkıp ödül aldığında dünya kupasını kaldıran bir futbolcu pozuna kaç saniye içinde büründüğünü hesaplamayı severim. Ha bir de en sevdiğim şey, ödülü alamayan ajansların 'yapılan işin kopya olduğuna dair' atıp tutmalarını seyretmektir. Bayılırım bu sidik yarışlarına.
Bazen Walter Lürzer'in yerine koyuyorum kendimi. Ottan boktan işleri 'arşiv'e girsin diye yollamaktan utanmayan bu heriflerin yol açtığı kağıt masraflarını Afrika'ya bağışlamayı önermek ile önermemek arasında gidip gelmek kötü bir his olsa gerek. 'Sosyal sorumluluk' lafını ağzına alanı da çok pis yaparım. Heeey!
Ben tam bu düşüncelere dalmışken, yanımdan sidik içen çocuk ile atölyeden bir hergele koşarak geçiyor. Ağızlarında şu cümle:
- Abi tam ödüllük bir iş oldu haa, hemen CD'ye gösterelim bunu. Cannes'daki tüm ödülleri toplar valla.
Şu sidik içen çocukla üç beş laf etmem gerektiğine karar verdiğim anda Boyalı BB çıkıyor karşıma:
- Bu ne hoş bir sürpriz JC'ciğim. Odama gelsene.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder