6 Ocak 2009 Salı

if you buy this record, your life will be better

Biliyordum. Biliyordum. 

Mükemmel asistanımdan, bu toplantıyı organize etmesini istedikten sonra elime ulaşan 'katılımcı listesi'ni gördüğüm anda bu toplantının boka saracağını biliyordum. Büyük patron (hani şu kasapta et keserkenki görüntüsü ile beynime kazınan), kreatif grubu temsilen Creative Director (CD) ve Clone Job (CJ) yetmezmiş gibi AJ, müşteri ilişkileri tarafını temsilen baştan aşağı kırmızılara bürünmüş bir Account Girl (AG) ve muayyen gününde olduğunu suratından belli ettiği yetmiyormuş gibi görsel olarak da bağıracak kadar simsiyah kıyafetleri ile oturan Miranda, toplantı notlarını almak üzere aramıza davet edilmiş olan Mükemmel asistanım ve finans tarafından üç-beş sıkıcı adam. 
Muhasebe ve finans tarafında çalışanlara karşı nedense bir acıma hissi duyarım. Tüm işi 'kafa çelen' metinler yazmak ve onları görselleştirmek olan, deli göründüğü zaman daha kolay iş bulduğunu düşündüğü için deli rolü yapan ve bu yüzden 'ilham almak' için ofis içinde masturbasyon yapma hakkına bile sahip herif ve karıların arasında kalmış olmaları ve bu da yetmiyormuş gibi önlerinde her daim açık olan excell sheet'leri ve bir yığın bürokratik dosya ile boğuşan insanlar olması sanırım bunda etkili oluyor. Bu hergele yığınlarına bakıp, kahvelerde bol bol kullanılan, içinde 'koymak' ve onun türevleri olan tüm deyimleri kullandıklarına adım gibi eminim. Merhaba, benim adım JC.

Müşteri tarafından gelen adamlara ve kadınlara da kıl olurum, sıklıkla. Nedense reklam ajanslarının 'harikalar diyarı' falan olduğunu düşünürler ve içeride karşılaştıkları ottan boktan insanlara David Ogilvy muamelesi yaparlar. Bir keresinde 'doğuma şahit olmak' için kampanya boyunca ajansta yatıp kalkmışlardı ve koridorlarda karşıma çıktıkça yerlere kadar eğilip selam vermeleri ve her dakika 'annenin' doğum çığlıklarını duyacaklarmış gibi fırlamaya hazır oturmaları fena halde sinirlerimi kaldırmıştı. Elbette onların ajansta olduğu sırada bulunmadı hiçbir şey. Tam sunuma gidileceği gece, AJ'in brief geldiği gün mırıldandığı cümleler konmuştu ilanlara: 'If you buy this record, your life will be better' şarkısını mırıldanırken ben... Size daha önce demiştim. AJ ile iyi bir takımız.

Boogie'nin yeni fıkrası ile şenlendi ortalık ilk önce. AJ'in bunu benim kulağıma fısıldaması ile başladı. Bizim neden güldüğümüzü anlamaya çalışan müşteri tarafından bir herifin anlamadığı halde duyduğu espriye gülmeye başlaması ile odaya yayıldı ve en son CD'nin kulağına geldiğinde yan etkisini gösterdi ve oda gerildi. Gergin bir CD ile aynı odada bulunmak = misafirliğe gittiğinizde şaka niyetine tepsilere konmuş, mozaik pasta zannettiğiniz şeyin gerçekte taze süt içmiş köpek bokundan üretilmiş bloklar olduğunu anladığınız sırada 'bu ne boktan bir rüya' diye fırlayarak uyanmanızdan önceki hissiniz. [Hayır, böyle bir rüya görmedim elbette. Sizler için kıçımdan uyduruyorum. Nedense hep boktan bir üretim hattında geziniyoruz. Çıkalım buradan.]

Boogie, bizim ajansa düzeltmen olarak gelip, hiç konuşmadığı için düzeltmen olarak kalmış enteresan bir hippi. Düzeltmenlik dışında yaptığı işler arasında arada bir fıkra uydurmak da var. Masaların arasında gezip, onun bunun yanına oturup küçük bir çocuğun dünyayı incelemesi gibi insanları incelemesi de var. Bunu sessiz bir şekilde yaptığı için şimdilik İnsan Kaynakları ile herhangi bir problem yaşanmadı.

- Bunu siz söylüyorsunuz beyfendi. Biz önermedik ki bunu!

Diye bir bağırış geliyor bir anda. Ben hikaye anlatmaya daldığım sırada CD ile müşteri tarafındaki adam birbirine girmiş meğerse. Gözüm mükemmel asistanıma kayıyor, durumu anlamak için. Annesi ile babası kavga etmesine rağmen kendi huzurunu hiç bozmayan küçük bir kız çocuğu gibi gözlerini yere (bu durumda not defteri oluyor) dikmiş notlarını alırken, işaret parmağı ile elindeki kaleme hafif vuruşlar yaparak ritm tutan bir güzellik abidesi görüyorum. Demek ki kaygılanacak bir şey yok.
CJ'in gözleriyle karşı karşıya geldiğimde ise haber bültenleri bambaşka bir haber veriyor: 'CJ bana tiksinti ile bakıyor!' Harika! Elimi cebimden çıkartıp orta parmağımı tam iki kaşımın arasına yerleştirerek CJ'e hareket çekiyorum. Zevkten, beynimin fon müziğinde Leave My Kitten Alone çalıyor. Miranda ile gözgöze geliyorum ama onun kafası şu anda başka yerlerde ve suratı çok ekşi. Kırmızılar içindeki AG ile gözgöze geldiğimde dilini çıkartıp tüm ağzının çevresini yalıyor: Mute bir şekilde 'kaltak' diyorum suratına bakarak. Bundan bile zevk alıyor: Başka laflar bulmam lazım bu, bu, bu... Hay lanet, 'kadın' desem kadın değil, 'adam' desem adam değil, 'bu yaratığa' diyeyim en iyisi.
O sırada toplantı odası ayağa kalkıp odayı terk eden müşteri tarafı ile 'yürüyün gidin' demek istediği halde bunu diyemeyen Creative Director liderliğinde CJ, AG ve arkalarından sürüklenen Miranda tarafından boşaltılıyor. Büyük patrona kayıyor gözüm, önündeki kuruyemiş tabağı içinde fındık arıyor. Yüzü o kadar meşgul ki, aradığı şeyin fındık değil de minnacık bir elmas tanesi olduğunu zannedebilirim. 
- Ne oldu şimdi? Diye soruyor bize.

AJ cevap vermeye başlıyor ama ben o kısmı duymuyorum. Mük'le gözgöze geliyoruz. 'Sıkıldım' diyor mute bir şekilde. 'Biliyorum' diyorum, yine mute. 

Biliyorum. Uzman seviyesinde bir 'Göt Organizatörü'yüm ben: Dünyadaki tüm götleri bir araya getirmek konusunda üstüme kimse yok. Olamaz. 
AJ ne dediyse artık patronun elmas aramaktan kırışmış alnı düzeliyor, yüzüne hınzır bir gülümseme geliyor ve:
- Boogie'nin son fıkrasını duydun mu JC? Diye soruyor. 

Hiç yorum yok: