20 Şubat 2009 Cuma

nekahet günlüğü 02

Çok fazla uyumaktan iyice tembelleşmişim. Kahvaltımı yaptıktan sonra yorulup sızıyorum. Joanne'le Mük'ü evine gönderdim. Eğer birine ihtiyacım olursa yan binada Aloe var dedim ama bana güvenmediler. Joanne kendi asistanını getirip bıraktı. Gözümü açtığımda karşımda buldum kızı. Salonda sızıp kalmak pek alışkanlığım değildir ama...

Şu anda karşılıklı iki koltukta oturan ve birbirini inceleyen iki insan olarak sahnemize giriş yapıyoruz. Hiçbir asistan benim Mük'üm kadar süper olamaz. Joanne için de güzel bir asistan seçmem gerektiğini düşünüyorum. Güzellik ve çirkinlik kavramından dolayı demiyorum, belki benim Mük'ten bile güzel olabilir bu kız. Ama, bilmiyorum, 'Joanne'in asistanı' deseler kafamda bu kız belirmezdi. Neyse kız benim kim olduğumu biliyor mu acaba? Hiçbir fikrim yok.

- Ne kadar zamandır birlikte çalışıyorsunuz, diye soruyorum kıza.
- (Düz bir şekilde) İki senedir, diyor, yetmediği gibi işaret ve orta parmağı ile 2 yapıyor.
- (Yaptığı harekete gülüyorum ama) Ne güzel, diyerek gülümsüyorum. Memnun musun bari?
- Çok tatlı bir insan (dedikten sonra sanki yüz kremi reklamında oynuyormuş gibi mimikler yapıyor) umarım daha uzun yıllar birlikte çalışırız.
- Peki bir gün sana gelip 'ben aslında bir uzaylıyım ve bu gece dünyayı ele geçiriyoruz, o yüzden seni yok etmem gerekiyor, odama gel' dese, ne yaparsın?

Uzuuuun bir sessizlik oluyor. Göz bebekleri oynamıyor olsa kızın donduğunu düşüneceğim.

- Cevaplaman daha uzun sürecekse bir kahve alıp geleyim, diyorum.
- Tamam, siz kahvenizi alın gelin, diyor. (Herhalde ben kahve almaya gittiğimde kaçacak)
- Demlenmesini de bekleyeyim mi yoksa instant mı olsun kahvem?
- .....

İyi ki aklıma gelen ilk soruyu sormamışım. Kız göçmen kökenli gibi duruyor ama o soruyu duysaydı etrafında Shantel konseri versek bile herhalde hiçbir tepki vermeden durur ve düşünürdü. (Soru ne miydi? Ah haydi, tüm bunları ücretsiz okuyorsunuz zaten en azından karşılığında biraz kafanızı yorun. Muhtemel sorularınızı kendiniz üretin.)

Salona döndüğümde soruma bir cevap alamadım. O sırada neden Joanne ile iletişimimizi sadece 'cep telefonlarımızdan' sağladığımızı anladım. 
Japon bahçesine geçerek Mük'ü aradım:
- (Fısıltıyla) Mük, tüm ihtiyaçlarını giderdikten sonra buraya gel. Uzakdoğuda bir evlatlığın varsa ve şu anda onunla ilgileniyor olsan bile, yanına onu da alıp gelebilirsin. Yeter ki gel. Seninle aramızda sır olarak kalmasını istediğim şeylerden biri de, bu telefon konuşması. Haydi.

Tüm öğlen evin çeşitli yerlerinde oyalanıyorum. Abuk sabuk telefon konuşmaları yapıyorum. Günlerdir birikmiş mailleri cevaplıyorum. Markete gidip günlük gazetelerin hepsini satın alıyorum ve çöpe atıp yoluma devam ediyorum. Bahçedeki çiçeklerden bir iki tanesini koparıp karşı binada oturan yaşlı komşuma götürüyorum. Orada da canım sıkılınca eve dönüyorum. Salona giriyorum, bakıyorum kız aynı pozisyonda oturuyor.

- Sanırım peki deyip odasına giderdim. Diyor.
- Efendim? Diye soruyorum. (Aradan kaç saat geçmişse artık, ben bile ne sorduğumu unutmuşum)
- Hani bir soru sormuştunuz ya... Diyor.

Hiç yorum yok: