Yataktan kalktığında çalmaya başlayan bir Praise You'nun seni bu kadar heyecanlandırabileceğini bilir miydin?
Ben bilmezdim. Reklam kadar üzerine sık 'işenen' bir konunun da insanları bir o kadar heyecanlandıracağını bilmezdim.
Praise You danslarımı yaparak lavaboya doğru gidiyorum. Dün gece yatmadan önce salondan Mük'le fıstığının bağırış ve çağırışlarını duyuyordum ama iplemiyordum. Salonda Mük yine aynı yerde yatıyordu. O fıstık gibi kız da karşısındaki koltukta yatıyordu. Joanne şu şehir dışı gezisine gitmek zorunda kalmasaydı, ben de dün gece kendimi üst kata kilitlemek zorunda kalmazdım.
- Dışarıdan bakıldığında ne kadar da güzel bir hayatım var, deyiverdim kendi kendime. Baksana, sağım solum 'estetik harikası' veya gerçek estetik harikası kızlarla dolu. Hugh Hefner falan sanılabilirim ama işte... Sadece güzel bir fotoğraf karesi olabilir.
Aynanın karşısına geçip en karizmatik gülüşümle kendime baktım. Biliyor musunuz aynanın karşısına geçip kendi kendine gülümsemek ve kendini izlemek kadar zevkli ve fakat bir o kadar da başka insanların bunu yaptığınızı görmemesi gereken bir şey var mıdır bilmiyorum. Evet, başka insanların görmemesi gereken şeyler olduğu fikrine katılıyorum. Ah tamam, belki de sadece Joanne'nin bu aptal anlarımı görmesine göz yumabilirim. Yumdum bile gözümü.
- Sabahları böyle mi kalkarsın sen hep? Diye bir ses geliyor arkamdan. İrkilme taklidi yaparak dönüyorum. Karşımda Mük'ün eski fıstığı dikiliyor. Görmemesi gereken sahneyi görmüş olsa gerek.
- (Konuyu değiştirerek) Evet. Sabahları bir müzik eşliğinde kalkıp, müziğin bana verdiği dansı evin çeşitli yerlerine saçarak lavaboya gelmeyi severim. Enerjiyi çevreye püskürttüğüm gibi, içeriye dağılmış olan enerjiyi de toplarım.
Size şunu da söylemem gerekiyor ki sevgili okurlarım, sabahın köründe uykudan yeni kalkmışken bile güzel görünmek zor iştir. Elbette Joanne de öyle. Karşımda dikilen Mük'ün eski fıstığı da öyle. Mük de öyle. Sanırım Hefner kuramım gerçek. Kuram gerçekse, gerçek de bir kuram mıdır? Al işte, yine düşüncelere daldım ve bir sonraki repliğimin ne olacağına dair düşünmeyi bıraktım. Spontane yaşıyorum bu hayatı.
- Boyalı BB'yle çok fazla takılıyorsun sen galiba. Diyor Mük'ün eski fıstığı ve ben düşüncelerimi bile unutuyorum.
- Boyalı BB mi dedin sen? Nereden biliyorsun onu bakayım, diye soruyorum.
Bir off çekip lavaboya ilerliyor. Kenara çekiliyorum ve yüzünü yıkayıp aynadan kendisine bakmasını izliyorum. Ama herhangi bir gülümseme yok. Ağzını açıp, dilini dışarı çıkartıp, dişlerine de bakıyor. Arkamda Mük belirip de:
- Günaydın JC. Diyene kadar bakıyorum.
Mük'ün neden belime sarıldığına dair bir fikrim yok. Şu anda dışarıdan görünen fotoğrafa göre ben Mük'ün erkek arkadaşı oluyorum, karşımızdaki fıstık kim, onu bilmiyorum.
- Siz tanışmıyor musunuz? Diye soruyor Mük.
- Nereden tanışıyor olabiliriz ki, diyorum.
- Aynı ajans olabilir mi? Diye 'duh?' bakışına sokuyor kendisini Mük'ün eski fıstığı?
- Aynı ajans mı?
Eskiden çalıştığım ajanstan bahsedildiği fikrine kapılıyorum nedense.
- MLFO?
- Ama orası benim şu anda çalıştığım yer diyorum karşımdakini enayi yerine koyan bir ifade ile.
- Ben demiştim sana Mük, diyor ve banyoyu terk ediyor.
Mük kolumu çimdikleyip 'bravo sana JC' diyene kadar kızı nereden bilmem gerektiğine dair hiçbir fikrim yok. Meğerse kız bizim ajansta çalışıyormuş. Hani asansörde karşılaşıp da 'diğer ajansların kızları' diye düşündüğüm kızların bir kısmının bizim ajansta çalışıyor olduğunu nereden bilebilirim ve düşünebilirim ki? Düşünecek ve bilecek daha çok şeyim var benim. Lütfen. Mük, acıtıyor mıncıklaman yeter artık. Ayrıca belime dolanarak beni bir 'kıskandırma' malzemesi olarak kullandığın için kendimi kullanılmış hissediyorum. Cezalısın.
Öğle yemeğine kadar kendimi dünyanın en abuk videolarını seyretmeye veriyorum. Kimlerle konuştuğumu bilmeden birkaç telefon görüşmesi yapıyorum. Arada bir salondaki sessizliği merak ediyorum. Sonra Mük'ün ortaya çıkarttığı arşivimdeki videolara bakıyorum. Maillerime bakarken Madam De Le Patronaj'ın akşam kızları toplayıp bana gelmek istediğini öğreniyorum. French Maid Army için yiyecek bir şeyler var mı acaba evde diye düşünürken Aloe Vera ile Mik'in benim eve geldiğini görüyorum. Onları kapıda karşılamak için aşağıya iniyorum. Kapıyı açtığımda sadece Aloe Vera'nın geldiğini görüyorum.
- Mik nerede diye soruyorum.
- Sana anlatacaklarım var, diyor ve içeriye giriyor.
- Akşama French Maid Army gelecek buraya, sana da lazımsa bir iki tane göndereyim, diyorum sırıta sırıta.
Hafifçe gülümsüyor. Çok ağır bir kız aslında bu Aloe. Ağır belki yanlış bir kelime oldu: Bir kraliyet ailesinin kızı gibi hareket edip davranan biri. Bu şekilde davranan bildiğim tek kişi Joanne'di ama Aloe de bu kıvama yakın davranıyor.
- İyi olur. Mik arkadaşlarıyla takılmaya gitti. Diyor.
Japon bahçesine geçmeden önce mutfakta bir şeyler hazırlıyoruz. Mük de geliyor.
- Eski fıstığın mı hâlâ yoksa yine yeni mi oldu? Diye soruyorum.
- Bilmiyorum JC, diyor. Bilmiyorum.
Aloe merak ediyor tabii konuşmamızı.
- Kim? Diye soruyor.
Kapıda Mük'ün eski fıstığı beliriyor:
- Merhaba, diyor Aloe'ye.
Bu kız devamlı bir hayalet gibi sahnelere girip duruyor ya, dur bakalım, neler olacak. Ben de merak ediyorum.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder