18 Haziran 2009 Perşembe

patronlar neden sıkıcıdır

Bu sorunun cevabını arıyordum dün gece patronun suratında.

Akşam yemeği güzel, atmosfer güzel, servis yapan elemanlar iyi, hesabı patronun ödeyecek olması da iyi ama konuştuğumuz konular çok sıkıcı geliyor artık bana.

- Ajansta yeniden yapılanma gerekiyor JC. Bu yapının içinde senin görevinin ve sorumluluğunun artmasını istiyorum. Açıkçası şu ajansta çalışmaktan sıkılmadığım tek adam sensin yoksa seni çoktan postalardım biliyorsun değil mi?

Ciddi ve yaşlı bir insan sizinle direkt olarak konuşurken siz 'patronlar neden sıkıcıdır' sorusuna cevap arıyorsanız, sadece son cümleyi duyabilirsiniz:
- Evet, evet bilmez olur muyum Patron!

Yemeğinden bir lokma daha alıp devam ediyor:
- Şu işbitiricilik saçmalığının adını ajans başkanı olarak koysak, sence nasıl olur? Diye soruyor.

Aha işte bu cümlenin tamamını duydum!

Bir önceki paragrafa dönersek ve benim dinlemediğim bir cümleyi nasıl bu kadar iyi bir şekilde buraya yazdığımı soracak olursanız eğer, size önce bir 'gerizekalı' derim ve ardından 'bu hikayeyi ben size anlatıyorum, elbette insanların konuşmalarını aynen kelimesi kelimesine buraya taşımayı beceremem ama anafikrini çok rahat yazabilirim' diyorum ve kıçınıza tekmeyi basıyorum: Kovuldunuz bu blogdan!

- Ajans başkanlığı çok gıcık bir tabir değil mi patron? Ben şöyle teknik direktör gibi bir tabir isterdim açıkçası.
- Saçmalama JC, burada futbol oynamıyoruz. Reklamcılık yapmaya çalışıyoruz.
- Aha! Yani reklamcılık yapmadığımızın siz de farkındasınız.
- JC lütfen benimle kelime oyunları yapma, onları genç kızlara sakla.
- Tamam tamam. Fakat ben bu teklifi reddetmek zorundayım.
- Neden? Deli misin?
- Sanırım evet patron. Ajans başkanı gibi bir tabir bana nedense siyasi parti yasasını ve memur tüzüklerini hatırlatıyor ki büzüklerim büzülüyor.
- Peki idari direktör desek?
- Ah ben daha kendi hayatımı idare edemiyorum Patron.
- Daha güzel işte, terzi kendi söküğünü dikemez lafını boşuna söylemediler.
- Bunu düşünmek için bana zaman vereceksin değil mi patron?
- Elbette oğlum. Bu senin görevin zaten. Düşünmek ve çözmek. Şimdiye kadar bunu başarıyla yaptın.
- (Ver gazı) Ver gazı! [Kafasımdan geçenle ağzımdan çıkanın aynı olduğu nadir zamanlar arasına bunu da yazıyorum.]

Yemeğe kaldığımız yerden devam ediyoruz. Başka konuşacak konu bulamadığımız için dedesi ile alışveriş merkezine gitmiş yeni ergen evlat gibi sessiz bir şekilde yemeğimizi yiyoruz.

O sırada ben hala patronların neden sıkıcı insanlar olduklarını düşünmeye devam ediyorum.

Hiç yorum yok: