Boyalı BB akşam yanıma uğruyor.
- Ofisin bu kısmı seni özleyecek JC. Diyor.
Bazen ismimin JVC'ye benzediğini düşünüyorum.
- Bu işin arkasında sen var mısın BB gerçekten söyle bana. İnan bu ajans tepetaklak gidecek ve seninle papaz olacağız. Şey, sen rahibe de olabilirsin zira kıyafetlerine bakarsak. Ah bu durumda bile espri yapmayı düşünüyorum. Şimdi, hayal et, bir müşteri ile görüşmeye gidiyoruz ve ben adamın fermuarının açık olduğunu görüyorum. O saniyeden itibaren işin içine etmek için bizzat uğraşacağımı falan tahmin edemiyor musunuz? Neden bunu bana yapıyorsunuz?
Parmağını uzatıp dudaklarımın üstüne koyuyor.
- Şşşş. Diyor.
Oyunu son dakikada terk etmeye karar veren tiyatro oyuncusu gibi dramatik bir bağırış fırlatıyorum ortaya:
- Hayır beni kadınlığınızla etkileyemezsiniz. Bu bahsettiklerim gerçek.
- Gerçek diye bir şey varsa, o da senin ajans başkanı olduğundur JC'ciğim ve eminim ki sen bunun altından başarıyla kalkacaksın.
Bir saniye duruyorum:
- Haa yani kabul ediyorsunuz üzerime bir şeyin 'çıktığını'. Çıkartıldığını. Altında kalacağım ve öleceğim. Diyerek Boyalı BB'ye sarılıyorum.
Aslında ben oynuyorum. Biliyor musunuz. Hiçbiri umrumda değil. Aynı oyunculuğu 'ajans başkanı' olarak oynamak ile 'işbitirici' olarak oynamak arasındaki tek fark şu: Akşamları sıkıcı patronlar ile direkt olarak yüzleşerek onların yaşları ile dalga geçerken arada 'iki dakika ciddileşir misin JC' cümlesi duymak.
İşbitirici diye ortalıkta gezinirken hiç böyle şeylerle karşılaşmıyordum.
Kendimi yaşlanmış hissediyorum.
Boyalı BB ile patronun bana 'büyük bir ders' verme davasının hükümlüsü gibi hissediyorum kendimi.
Aaa yok. Yine oynuyorum. Hiçbir şey hissetmiyorum. Yukarıda dediklerim sadece güzel repliklermiş gibi geldiği için söylediğim şeyler.
23 Haziran 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder