Evet, aynen başlıktaki gibi: Hayat bu kadar hızlı olmamalı.
Büyük Patron'u arıyorum. Direkt olarak cep telefonundan aramaya niyetleniyorum. O sırada öğreniyorum ki: Bizim moruk cep telefonu kullanmıyor!
Zıvanadan çıkıyorum. 'Ben bu herife ulaşmak zorunda olduğumda, bu adamın golf sahasından eve dönmesini mi beklemek zorundayım?' diye soruyorum Madam De Le Patronaj'a.
- Sen bilirsin. Diyor bozuk halde.
- Aaaah. Hadi ama. Yapmayın bunu bana. Herkes bana ya bozuluyor ya da tekrar barışıyor. Nasıl bir hayat bu!
'Düşünmek için biraz daha zamana ihtiyacım var patron' yazıyorum kağıda. Madam De Le Patronaj'a bırakıyorum. Allah bilir ne zaman okuyacak bu mesajı. Otel resepsiyonu gibi! Pöh!
Deniz Kızı Kerastes'in telefon numarasını aldığımı hatırlıyorum. Hemen onu arıyorum: 'Kaçta ve nerede buluşuyoruz' diye soruyorum.
- Aa kimsiniz? Diye soran bir erkek sesi geliyor karşıdan.
- Yanlış numara. Diyerek kapatıyorum telefonu.
Yine çeviriyorum numarayı:
- Kaçta ve nerede buluşuyoruz. Diye soruyorum yine.
- (Aynı adam sesi) Kim olduğunuzu öğrenebilsem sorunuza cevap verebileceğim. Diyor.
- Deniz Kızı Kerastes'i arayan adam desem, yeterli olur mu? Diyorum.
- Bir dakika. Diyor karşı taraf. Fısıltı ile 'şu ajanstaki salak arıyor' diyor telefonu kıza verirken.
- Alo? Diye bir ses geliyor karşıdan. İsveçli bir kıza Türkçe öğretseniz ancak böyle bir kız sesi elde edersiniz işte.
Neyse, ayarlıyorum buluşmamızı ve ilk olarak telefona çıkanın kim olduğunu soruyorum. Andy'miş.
- Andy senin neyin oluyor? Diye soruyorum.
- (Gülümseyerek) Babam. Diyor yumuşakça. Sonra ekliyor: 'Çok tatlı bir erkeksin sen.'
Evet, hayat bu kadar hızlı olmamalı:
- Bir keresinde Godfather filmimi bir arkadaşıma vermiştim... Diye başlıyorum 23 saat sürecek görüşmemize.
23 Haziran 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder