Benim bir dizi projem var. Bizim Fransız prodüktör Beton'la bu yüzden buluşmuştuk aslında. Aşağı yukarı bir buçuk saattir AJ'yle birlikte herifi dinliyoruz, sadece çat pat Türkçesi ile bize yattığı hatunları anlatıp duruyor. Ah, Kreatif Direktörler ve onların eski sevgilileri çetesinin yanına bir de prodüktörler ve kandırdıkları kızlar kısmını eklemek lazım. Sanat yönetmeni yapacağım seni diye çıtır kızları kandırıp duran kart zamparaları ve metin yazarı yapcam seni diyerek kızları ajansa toplayan ıssız hergeleleri de katarsak bu listeye...
Aaah bu işin içinden çıkamayacağım.
- Beton be, diyorum.
- Söyle be Jeysi'ciğim, diyor yamulan ağzıyla.
- Syktyr et hatunları, sen bana bu dizi projesi ile ilgili ne diyorsun onu söyle! Diyorum.
Geldiğimizden beri masada duran dizi hikayesinin olduğu dosyayı açarken, kadehini deviriyor.
Şu eski parlak günlerini bodrum katında bırakıp üst katlara taşınmış herifleri görünce... 'Ben de bir gün böyle mi olacağım' diye kendime soramadan edemiyorum. Herif, Konya Ovası kadar geniş masada bir dosyayı almak için kadehi devirmeyi beceriyor! Üstelik kağıdı temizlemek için üstüne siliyor.
Sayfaları hızlıca çevirip:
- Ben bunları sabah, ayık kafayla bir inceleyeyim Jeysi'ciğim, diyor.
- Sabahları ayık oluyor musunuz? Diye soruyor AJ.
Herif sokulan lafı bile hissedemeyecek kadar sarhoş olduğu gibi, burnunun dibinde söylenen sarkazm dolu cümleyi duyamayacak kadar ileri seviyelere ulaşmış artık.
- Bak, geçen gün sete ilik gibi bir kız geldi... Diye başlıyor yine.
- (AJ'ye dönüyorum) Haydi başlıyoruz yine, diyorum.
Aklıma bir anda İ Bey geliyor. O da neredeyse bu kıvama ulaşmak üzere ve yeni bir ajans açma hevesine tutuldu. Bu adamların arasında ne yapıyorum ben diye kendime soruyorum. Gözlerim restoranın diğer taraflarında gezerken, herkesin bayıldığı manken kızın ilerideki masalardan birinde oturduğunu görüyorum.
Hemen bir SMS:
- Arkandaki masalardan birinde, zilzurna sarhoş bir herifin yanındayım. Kurtar beni. Restoranın dışına kaçır. Nasıl yapacağını bilirsin sen. Şimdi!
- ... Reklamlarda oynamayı düşündün mü sen hiç diye sordum ona. Gözleri nasıl yeşil biliyor musun...
AJ'yi inceliyorum o sırada. Cebinden not defterini çıkartmış bir şeyler yazıyor. Ben de telefon defterimdeki isimler arasında, bu dizi projemi anlatabileceğim bir başka prodüktör var mı diye bakınıyorum.
Beton bir anda duruyor:
- Jeysi'ciğim. Arkanda bir kadın var ve bu... Aa evet. O. Ta kendisi. Diyor ve o sırada arkamda herkesin bayıldığı manken kızı hissediyorum. Beton'u hiç iplemeden bana dönüyor:
- Jeysiiiiiiiiiii, inanmıyoruuuum. Diye bağırıyor.
- Bu ne hoş bir sürpriz, diye rol yapıyorum.
- Hayatta bırakmam, dedikten sonra masadakilere dönüp 'izninizle bu yakışıklıyı yanınızdan kaçırıyorum' diyor ve elimden tutup beni dışarıya çıkmaya zorluyor. En güzel yöntem, direkt yöntemdir. Bazen 'bunu nasıl yaparım' diye düşünmeye gerek olmaz. İhtiyacı direkt olarak karşılarsın. Bir sabunu satmak için edebi cümlelere ihtiyacın olmaz. 'Sabun' der ve geçersin.
Arkamda AJ'nin 'sen bittin oğlum' bakışlarını ve parlak günlerini 90'lı yıllarda köreltip bitirmiş Fransız prodüktör Beton'un 'o kadınla yatmak istiyorum' bakışlarını bıraktığım için mutlu muyum, bilmiyorum. Benim için önemli olan tek şey o masadan kurtulmaktı. Bu herifin karı muhabbetinin, gittiğin edebiyat toplantılarından çok daha renkli olduğuna eminim AJ. Katlanırsın.
- Masada prodüktör arkadaşlarla birlikteydik, diyor herkesin bayıldığı manken kız bana dışarıdayken.
- Harika, diyorum. Hemen çağır onları da dışarıya. SantiMetre'de hepinize güzel bir akşam yemeği ısmarlıyorum.
Karşında ararken, bazen yan masalardan birinde bulabilirsin aradığın prodüktörü.
6 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder