31 Mayıs 2009 Pazar
off off
30 Mayıs 2009 Cumartesi
dikkatler dağıldı, elim iyi. royallerin hepsi: flaş, floş, flüş, fliş, fleş
29 Mayıs 2009 Cuma
burnunu sok ama dilini asla
28 Mayıs 2009 Perşembe
perşembe deneyi
Ofisin en hareketli olduğu saatlerden birinde, Mük'e BB'nin şeker asistanını alıp uzaklaştırması için görev veriyorum. Mük artık kızı alıp nereye götürürse götürsün, umrumda değil. Ben hemen Boyalı BB'nin odasına dalıyorum. Tüm yüzsüzlüğümle üzerine doğru yürüyüp onu köşeye sıkıştırıyorum. Elinden tutup oturduğu masasından kaldırıyorum (masasında oturmuyorsa, artık nerede takılıyorsa ona uygun -doğaçlama- bir saldırı planı yapıyorum) ve terapi grubunda birbirine sarılması için emir almış bir insan gibi ona sarılıyorum. Mengene gibi.
Eminim ki işe yarayacak. Biliyorum. Sonuçları ayrıca analiz ederim. Elbette tokat yesem bile bunu buraya yazıp Boyalı BB'nin ne kadar 'yabani' olduğunu vurgulayan bu şansı asla ıskalamam.
27 Mayıs 2009 Çarşamba
verim tekil değil midir?
Büyük Patron'un odasında takılırken...
- Tatil havasına erken girmişsin JC. Diyor Büyük Patron bana.
Çalışma hayatında azalan verimler yasası... Off! Çok sıkıcı. Dümdüz özetleyeyim en iyisi: Bir çalışanınızı maksimum iki sene sonra postalayın gitsin. İsterse o sırada size dakikada bir milyon dolar kazandırıyor olsun. Verimi azaldığı için, sizin de o "milyon dolarlar"dan alacağınız verim azalır.
Kötü örnek mi? Peki o zaman beni alın ele. Elinize alamazsınız tabii ki. Şey, belki aranızdan bazı iri yapılı kızlar alabilir ama ben de o kadar irilerini sevmiyorum. En iyisi siz beni bir konsept olarak ele alın sadece:
Aşağı yukarı dört beş senedir buradayım ve kendi verimimin azaldığını ben bile görebiliyorum. O halde ben neden buradayım?
- Patron, ben bir Boyalı BB'yi ziyaret edeyim en iyisi. Diyerek odadan çıkıyorum.
26 Mayıs 2009 Salı
kesişim kümesi
Güzel bir 'kesişme mekanı' ismi olabilirdi. Hani 'kesişmek isteyenler burada takılsın' diyerek müşteri davet edebileceğin bir kafe gibi: Kesişim Kümesi. Eh kümes de civcivlerin, piliçlerin, tavukların ve horozların mekanı olduğuna göre. Hepimiz Kümesinin içindeyiz.
Neyse ben ne diyecektim:
Senin kesip durduğun hatunun da bir müddet sonra seni kesip durduğunu fark etmen ve bunun bu şekilde devam etmesi kadar heyecan verici bir başka şey var mıdır?
Elbette vardır ama ben şu anda bu sahneden bahsediyorum. Yoksa filmin sonunda katili elbette öğreniyorsun.
25 Mayıs 2009 Pazartesi
pazartesi sendromunu takmayacağım
Bugünkü derdim başka.
Kadınların 'kocam', 'sevgilim', biraz daha düzgün çeviri yapanların 'erkek arkadaşım' demesini falan anlıyorum fakat erkeklerin insan içindeyken manitalarından veya karılarından 'sevgilim' veya 'karım' -daha da fenası- 'eşim' diye bahsetmelerini anlamakta zorlanıyorum.
Elbette benim bekar bir erkek olduğum için bu cümleleri kurduğumu düşünecek kadar evlilik bağımlısı insanlar olabilir. Onları ignore ediyoruz. Bu insanların problemi hayatlarının evlilikle tamamlandığını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır ve nedense aldatıldıklarını ortalık yerde öğrendikten sonra bir daha filmin hiçbir sahnesinde karşılaşmayız onlarla. Of, neyse.
Öğle yemeğine geçince: Tam karşımda oturan yumuşak görünmeye çalışan sert delikanlı kızlara sevgilisini anlatıyordu ve benim aklıma bunlar geldi. Neden kızları toplayıp, onlara "sevgilini" anlatıp durursun ki? Haydi anlatırsın, anladım ama hangi kız oturup bunu dinlemeyi tercih eder ki? Bence bunları dinleyen kızlar, kendi cinslerine; bunu anlatıp duran erkekler de her iki cins için utanç kaynağıdır.
Biraz 'erkek' olun! Siz de kadın olduğunuzu unutmayın be! Size söylüyorum kızlar. Lisedeki dönemleriniz çoktan geride kaldı.
24 Mayıs 2009 Pazar
pazar gazeteleri
Pazar günü çok çok çok erken kalkıyorum. Önce telefonla AG sürtüğünü -evinden- arayarak rahatsız ediyorum (bana ve insanlığa verdiği zararın yanında bu yaptığım 'hiçbir şey' kalır! İnanın!) ve sonra Mük'ü arayıp 'kahvaltıya bana gel' diyorum. (Yanında Madam De Le Patronaj'ı da getireceğini nereden bilebilirdim? Acaba bunlar birlikte mi takılıyorlar? Şüphe klasörüne atalım bunu şimdilik.)
Sonra insanların henüz uyanmadığı bu vakitlerde gazete bayiine gidiyorum. Kapının önüne yığılmış gazeteleri düzenleyen adama bana tüm gazeteleri satmasını söylüyorum.
Adam bütün gazeteleri bana satıyor. Ben hepsini bagaja doldurup yerleşim yerinin uzağına doğru ilerliyorum. Orada bulduğum bir çöp konteynırının içine tüm gazeteleri atıyorum. Haha.
Bu huyumu çok seviyorum ve inanın size çok büyük bir iyilik yapıyorum. O aptal mürekkep lekesi bırakan kağıt parçalarını okuyup beyninizi kirleteceğinize açın en pisliğinden porno filmleri seyredin. Bana güvenin, toplum çok daha zevkli bir yer haline gelecek!
23 Mayıs 2009 Cumartesi
büyük patronla öğle yemeği
Bütün Cumartesi günüm neyi düşünerek geçti biliyor musunuz? Anlatayım:
Cuma akşamı ofisten çıkarken dokuzuncu kattaki kız ile karşılaşıyoruz yine. Son olarak ona dediğim öküzce sözlere rağmen sanırım benden hala nefret etmiyor.
Bu kadar sevimli olmak zorunda mıyım diye soruyorum bazen kendime. O kadar aptal sözler etmeme rağmen hala etrafımda kusurlarımı görmezden gelerek benden tatlı selamlarını esirgemeyen insanlar var.
- Geçen günkü salak laflarım... Diyorum ve parmaklarını dudağıma koyarak susturuyor beni.
- Salaklığın yakıştığı nadir insanlardansın. Diyor.
Bu cümleden ötürü bozulacak bir sürü insan tanıyorum. Sadece 'tanışıklık' kıvamında tabii. Yoksa böyle herhangi bir şeye bozulacak insanlarla arkadaşlık falan ettiğimi düşünmüyordunuz değil mi? Çok fazla arkadaşım yoktur.
Ben neyi düşündüm peki? 'Acaba bu kız bana asılıyor mu?'.
İnanın tüm Cumartesi günüm bunu düşünmekle geçti. Halbuki Büyük Patron beni öğle yemeğine çağırmıştı. Yeni nişanlısı ile tanıştıracakmış! Tanıştım sanırım ama adını hatırlamıyorum. Madam De Le Patronaj ne için var? Değil mi?
22 Mayıs 2009 Cuma
civcivler ve ben
Okulu kırmış tüm genç civcivler oradaydı. Liseli çocuklara 'genç' dediğime inanamadım ilk başta ben de.
Üzerinde fazla durmayın.
Neyse.
Şu uzay gemisi ile mistik ortamı birbirine sokan, tripleks yapımlardan biriydi. Bir an uzay gemim olsaydı acaba ilk olarak hangi gezegene gider ve oraya konumlanırdım diye düşünmeye başladım.
Farkındayım, şu sıralar abuk sabuk sorunlara ve sorulara takılıp kalıyorum sevgili okurlarım ama biliyorsunuz ki zaten hayat hep 'BEN'in etrafında geçer. Hepimiz için öyle. Senin için de öyle Ben Stiller!
21 Mayıs 2009 Perşembe
jc: iyi niyetli düşüncelerin insanı
Sabah yaptığım ilk iş odama uğrayıp, sabah yaptığım makyajı Mük'e göstermek: Kendisini suçlu hissetmesini sağlamak için. Elbette yumruk attığı yerin aynısına yapmadım makyajı. Şapşal, nereye yumruk attığını unutarak numaramı bir güzel yedi. Gerçi olayın üstünden kaç gün geçtiğini unuttuğu için onu ayrıca cezalandırmam da lazım ama... O güzel yüzü cezalandırmaya kıyamıyor insan.
BB'nin odasına girdiğimde BB'nin şeker asistanından içeride CD'nin olduğunu öğrendim.
BB'nin müsait olmasını beklemek mi? Deli misiniz? Aynen odama geri döndüm!
Benden daha büyük dertleri olan insanların varlığını hatırladığım zaman kendi dertlerime karşı bir körlük geliştirmem gerektiğinin dersini bana vermek için mi yapmıştı acaba bunu bana BB?
Ne kadar iyi düşünen bir insanım!
20 Mayıs 2009 Çarşamba
hafta içi bir gün aklına pazar'ın gelmesi
'Aptal bir iş yapacağına, aptal bir soru sorman daha iyidir evlat' diye öğretirler sana hayatta ama bir süre sonra bu aptal sorular bu özlü sözü ortaya atan hergeleyi bile sıkmaya başlar. Zaten kendisi uzun bir süredir aramızda değil.
- Bu işleri bıraktıktan sonra ne yapacağını düşünmek kadar zararlı bir şey yoktur. Diyor Aloe Vera.
Boyalı BB'yle muhabbetimin eski kıvamda olmasını isterdim. Bu soruya verilecek güzel bir cevabı, güzel bir ilacı, güzel bir tedavisi olabilir. Olması gerektiğini düşünüyorum.
Boyalı BB ile eski günlerimize dönmeye çalışayım ben.
19 Mayıs 2009 Salı
olumsuz düşünceler sarmalı
Emekli olduğunuz zaman neler yapıyor olduğunuzu düşünmek belki işe ilk başladığınız yıllarda zevkli olabilir ama tüm olumsuz düşüncelerin üzerinize yığıldığı orta yaş döneminizde, inanın bana hiç de güzel bir şey olmuyor.
Madam De Le Patronaj arkadaşlarını alıp benim eve gelmişti de, biraz hayat öpücüğü vermişlerdi bana Cuma akşamı. Bu hayat öpücüğü ile haftanın sonunu çıkarabilecek miyim? Bakalım.
p.s. Başlıktaki şey 'sarmal' kelimesi. Etrafımı sarmalı anlamında değil. Defolun gidin olumsuz düşünceler!!! Defolun.
18 Mayıs 2009 Pazartesi
monolog
Öğle yemeğinde eski reklamcı arkadaşlarımdan birine rastladım. Oturup bir saat boyunca konuştuk. Daha doğrusu o konuştu, ben dinledim. Neleri anlattığını hatırlamıyorum ama onun suratına bakıp dinliyormuş gibi yaparken bir defa daha fark ettim ki: Bu meslek gerçekten de dünyanın en zor mesleği.
Neler diyorum ben?
17 Mayıs 2009 Pazar
garsonların eli temizdir (genelde)
Bu satırları yazarken bir kafedeyim. Ciks bir kafe. Hani şu adam başına üç tane garson düşen yerlerden biri. İçeriye giren müşteri kadınlardan biri garsonun elini sıktı. Bunun tersini hiç gördüm mü diye sordum kendime. Cevap bulamadım. Bir garsonla tokalaşacak kadar neden samimi olunur ki?
'Café' şeklinde yazmadığım için kimseyle bozuşmuyoruz değil mi? Hayır yani 'bozuşma' olmayacak bu daha çok. Haberim bile olmayacak bozulduğunuzdan. Hahahah.
15 Mayıs 2009 Cuma
cuma
14 Mayıs 2009 Perşembe
perşembe
İşte o sırada insanların sinirlerini kontrol etmesi üzerine bir kurs açmayı düşünmeye başladım.
Benim kadar sakin bir insanı nereden bulacaksınız, mezarda mı?
Gerçekten de harika bir kurs programı hazırlayabilirim
13 Mayıs 2009 Çarşamba
kutlama
12 Mayıs 2009 Salı
boyalı bb
11 Mayıs 2009 Pazartesi
pazartesi
Önemli olan, müştem grubu ile kreatif grubu temsilen CD'nin henüz kıvılcımlanan kavgasını izlemek: Acı veriyor. Şimdiye kadar bu filmi kaç kere izledik, sayamadım. Bu savaşların hiçbirini de CD'ler kazanmadı. Bunun farkında mı acaba CD?
Boyalı BB ise ayrı bir vaka: İnsanlar genelde mahçup oldukları kişilere karşı susmayı ve olayın üstüne gitmemeyi tercih eder. Ben de aynen bunu yapıyorum fakat Boyalı BB'ciğim aynı durumda karşı tarafın alacağı pozisyonu almayarak, beni şaşırtıyor. (Yapmayarak, tutmayarak gibi tabirlerin halk arasında ne kadar sakıncalı olduğunun farkındayım. Rüzgarın estiği yöne çekmeye çalışıyorum küreklerimi. Öte yandan siz de, burasının 'halk arasında' bir yer olmadığının farkındasınızdır herhalde.)
Pazartesi günleri ofisten kaçmak güzel bir çözüm. Kendimi eve atıyorum. Haftaya iyi bir başlangıç. Fakat bunu yapmak için öncelikle neden sabahın köründe ajansa gittiğimi sormayın. Ben de bunu döndükten sonra fark ettim. Olur arada böyle dalgın vakitler.
- Mük, arayanlara, boşandığı karısının dördüncü nikahına katılmaya gitti diyebilirsin. Çocuklara bakmak zorundaymışım. (Uydur uydur dur. Uydurdukların gelip seni ısırana kadar.)
10 Mayıs 2009 Pazar
house of love
Öte yandan anahtarlarımın ne zaman klonlandığına dair bir fikrim yok.
8 Mayıs 2009 Cuma
cuma havadisleri
Boyalı BB'den mail almayalı uzun zaman olmuştu.
7 Mayıs 2009 Perşembe
you were always on my mind
Size şu karaoke kulübümüzü anlatayım birazcık. Neredeyse çalamadıkları hiçbir şarkı ve tarz yok. Bazı geceler rap yapmak isteyenler oluyor mesela.
Ufak bir kulüp burası. Çocuklar kendi kendilerine her akşam cover parçalar çalıp söylemek yerine, işin sadece 'play' kısmını yapıyorlar. Bizim gibi şarkıcı olma hayallerini birkaç dakikalığına yaşamak isteyenler de çıkıp söylüyor işte. Bütün gece yirmi tane şarkı söylenirse, bunların içinden en fazla iki tanesi sağlam oluyor.
Maybe i didn't treat youDiye giriyorum şarkıya. Mük ve Madam De Le Patronaj alkışlamaya başlıyorlar. Havaya giriyorum. Biraz daha iyi hissediyorum kendimi. Galiba alkışlanmak gerçekten de uyuşturucu gibi bir şey. Elvis'i düşünmeye başlıyorum. Şey, belki de, bir sonraki level'a geçme isteğine sahip olmak için alkışlara alışmak ve her daim alkışla beslenmek de yetmiyordur. Kim bilir? Elvis. Elvis nerede? Dağa kaçtı. (Devam edeyim mi? Hah! Ben de öyle düşünmüştüm.)
Quite as good as i should have
Şarkıyı bitirdikten sonra alkışlarımı alıp yerime oturuyorum. Yorgunluktan ölüyorum adeta.
- İyi misin JC? Diye soruyor Mük.
Bu soruyu duyduğunuz zaman iyi olmadığınızı anlamanız lazımdır. En azından iyi görünmediğinizi düşünüp lavaboya gidip kendi gözlerinizle durumu kontrol edebilirsiniz. Yalandan bile herhangi bir cevap vermediğim sorular arasında 'iyi misin JC?' sorusu da var. (Yalandan bile cevaplamadığım diğer sorular ise şöyle sıralanıyor: 'Yattın mı onunla JC?', 'Pretty Woman filmini seyrettin mi JC?', 'Hangi partiye oy verdin JC?', 'Geldin mi JC?', 'Son günlerde şişmanladım mı JC?', daha sayayım mı ha?)
Lavaboda gerçekten iyi görünmediğime karar verip, yerime dönüyorum. 'Gidelim artık' diyorum. Mük de benimle gelmek istiyor:
- Yine bir yerlerde devrilip kalmanı istemiyorum. Diyor.
- Senin kız arkadaşın yok mu? Diye soruyorum.
- En son kız arkadaşımı sen becermiştin hatırlarsan. Diye laf sokuyor.
- Bu konuyu kapattığımızı sanıyordum. Diyorum.
- Bendeki espriler bahsinde kendisi hala açık. Diyor.
- (Bir müddet yüzünde ciddiyet izi arıyorum. Bulamayınca) Güzel. İşte bu yüzden Mükemmel Asistanımsın. Diyorum.
Birlikte eve dönüyoruz. Arabadan inerken Aloe Vera'ların ışığının yandığını görünce onlara uğruyoruz.
Aloe Vera bizim ajansta çalışmaya başladığından beri samimiyetimizin azaldığını düşünmeye başlamış. Öyle dedi. Ben de kendisini iş arkadaşım gibi hissetmesini istemediğim için ajanstayken ondan biraz uzak durduğumu söylüyorum. AG ile gerçekten fuck buddy olup olmadığımızı soruyor. Of diyorum, blogumu okumuyorsun herhalde.
Mük'ü onlarda bırakıp eve geçiyorum. Mik'in o saatte evde olmaması da dikkatimden kaçmıyor.
Merak etmeyin, iyiyim ben.
6 Mayıs 2009 Çarşamba
beton
Aaah bu işin içinden çıkamayacağım.
- Beton be, diyorum.
- Söyle be Jeysi'ciğim, diyor yamulan ağzıyla.
- Syktyr et hatunları, sen bana bu dizi projesi ile ilgili ne diyorsun onu söyle! Diyorum.
Geldiğimizden beri masada duran dizi hikayesinin olduğu dosyayı açarken, kadehini deviriyor.
Şu eski parlak günlerini bodrum katında bırakıp üst katlara taşınmış herifleri görünce... 'Ben de bir gün böyle mi olacağım' diye kendime soramadan edemiyorum. Herif, Konya Ovası kadar geniş masada bir dosyayı almak için kadehi devirmeyi beceriyor! Üstelik kağıdı temizlemek için üstüne siliyor.
Sayfaları hızlıca çevirip:
- Ben bunları sabah, ayık kafayla bir inceleyeyim Jeysi'ciğim, diyor.
- Sabahları ayık oluyor musunuz? Diye soruyor AJ.
Herif sokulan lafı bile hissedemeyecek kadar sarhoş olduğu gibi, burnunun dibinde söylenen sarkazm dolu cümleyi duyamayacak kadar ileri seviyelere ulaşmış artık.
- Bak, geçen gün sete ilik gibi bir kız geldi... Diye başlıyor yine.
- (AJ'ye dönüyorum) Haydi başlıyoruz yine, diyorum.
Aklıma bir anda İ Bey geliyor. O da neredeyse bu kıvama ulaşmak üzere ve yeni bir ajans açma hevesine tutuldu. Bu adamların arasında ne yapıyorum ben diye kendime soruyorum. Gözlerim restoranın diğer taraflarında gezerken, herkesin bayıldığı manken kızın ilerideki masalardan birinde oturduğunu görüyorum.
Hemen bir SMS:
- Arkandaki masalardan birinde, zilzurna sarhoş bir herifin yanındayım. Kurtar beni. Restoranın dışına kaçır. Nasıl yapacağını bilirsin sen. Şimdi!
- ... Reklamlarda oynamayı düşündün mü sen hiç diye sordum ona. Gözleri nasıl yeşil biliyor musun...
AJ'yi inceliyorum o sırada. Cebinden not defterini çıkartmış bir şeyler yazıyor. Ben de telefon defterimdeki isimler arasında, bu dizi projemi anlatabileceğim bir başka prodüktör var mı diye bakınıyorum.
Beton bir anda duruyor:
- Jeysi'ciğim. Arkanda bir kadın var ve bu... Aa evet. O. Ta kendisi. Diyor ve o sırada arkamda herkesin bayıldığı manken kızı hissediyorum. Beton'u hiç iplemeden bana dönüyor:
- Jeysiiiiiiiiiii, inanmıyoruuuum. Diye bağırıyor.
- Bu ne hoş bir sürpriz, diye rol yapıyorum.
- Hayatta bırakmam, dedikten sonra masadakilere dönüp 'izninizle bu yakışıklıyı yanınızdan kaçırıyorum' diyor ve elimden tutup beni dışarıya çıkmaya zorluyor. En güzel yöntem, direkt yöntemdir. Bazen 'bunu nasıl yaparım' diye düşünmeye gerek olmaz. İhtiyacı direkt olarak karşılarsın. Bir sabunu satmak için edebi cümlelere ihtiyacın olmaz. 'Sabun' der ve geçersin.
Arkamda AJ'nin 'sen bittin oğlum' bakışlarını ve parlak günlerini 90'lı yıllarda köreltip bitirmiş Fransız prodüktör Beton'un 'o kadınla yatmak istiyorum' bakışlarını bıraktığım için mutlu muyum, bilmiyorum. Benim için önemli olan tek şey o masadan kurtulmaktı. Bu herifin karı muhabbetinin, gittiğin edebiyat toplantılarından çok daha renkli olduğuna eminim AJ. Katlanırsın.
- Masada prodüktör arkadaşlarla birlikteydik, diyor herkesin bayıldığı manken kız bana dışarıdayken.
- Harika, diyorum. Hemen çağır onları da dışarıya. SantiMetre'de hepinize güzel bir akşam yemeği ısmarlıyorum.
Karşında ararken, bazen yan masalardan birinde bulabilirsin aradığın prodüktörü.
4 Mayıs 2009 Pazartesi
cumartesi gecesi
- Hey, kendine gel JC. Diyor bir tarafım.
I didn't come this far to throw the towel in,I didn't fight this hard to walk away,
If i ain't smart enough to say i'm sorry,It's just because the words got in the way.
3 Mayıs 2009 Pazar
1001 gece otelleri
Sanırım yaşlanıyorum ve bu işten sıkılmaya başlıyorum.
1 Mayıs 2009 Cuma
cuma terapisi
Cuma günü, akşama doğru ajansı terk etmeden önce Mük sayesinde herkesin nerede, ne yapıyor olacağını öğrendim. Bazılarının nerede olacağını öğrenemiyorsunuz: Mesela AG sürtüğü. Her an her yerde karşınıza çıkabilir. CJ kılıklısı mesela, Nişantaşı'nın arka sokaklarında bir yerlerde -aklınca- 'saklanır'. O yüzden oralarda hiçbir zaman takılmam.
