- Seni hayatımın neresine koyacağıma karar veremiyorum JC.
Yaklaşık bir buçuk saattir dinliyorum. Ne zaman ağzımı açıp bir cümle kurmak istesem hep erteliyorum. Cümlelerim: Kırıcı olabilir, vermek istediğimden çok farklı bir mesaj verebilir, aptal görünebilir, filmin sonunu söyleyip izleme zevkinin içine edebilir, romantizm kokabilir, karşı tarafı kızdıracak bir şey olabilir...
Son cümleye geri dönüyoruz:
- Seni hayatımın neresine koyacağıma karar veremiyorum JC. Heey, sana söylüyorum. Duvarla mı konuşuyorum ben?
Masadaki küp şekerlerden bir iglo yaptığımı fark edince... Gözlerimi Joanne'e çeviriyorum.
- Bu soruya cevap verebilmem için daha önce neresinde olduğumu da bilmem lazım. Diyorum.
Cevap en ölümcülünden:
- Bilmiyorum. Diyor.
- O zaman şimdi de nereye koyduğunu veya koyacağını bilemeyeceksin. En iyisi bırak ben olduğum yerde durayım. Diyorum.
Arada bir akıllı laflar edebiliyorum sanırım.
Joanne bir reader olduğunu zannederken iflah olmaz bir writer olduğunu gösteriyor bana.
- Bir writer'sın sen. Diyorum. Anlamıyor tabii ki. Önemli değil.
Devam ediyorum:
- Senin kafanda çizdiğin erkek kalıbı olmadığım için benden uzaklaştın zaten. Sana 'yazılan' erkek tipi de değildim ben. Şimdi azıcık da olsa benden hoşlanıyorsun diye yeni bir konumlandırma yapman gerekmiyor. Bunu ben de yapamam. Kafanın şurasında olmak istiyorum diyerek kendime bir yer gösteremem Joanne. Diyorum.
Ne anlatmak istediğime dair hiçbir fikrim yok, karşı tarafın beni nasıl anladığına dair hiçbir fikrim yok. Hayatın ne olduğuna dair de şu anda bir fikrim yok. Sadece biraz tatil yapmak istiyorum.
'Görüşmek üzere' diyerek ayrılıyoruz.
- Ne zaman istersen arayabilirsin. Diyorum. Biliyorsun ki hiç sıkılmam.
26 Temmuz 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder