- …. You got, homeless people, with no food to eat….
JC FM'in sabah seansında bu şarkıyı açan kişi kimdir diye merak ederek güne başlıyorum. Salonda bangır bangır çalan radyoyu kapatmam uzun bir zaman alıyor.
Mutfak masasında bir adet Lucky Strike buluyorum. Kahveyi beklerken yakıyorum. İlk yudumu aldıktan sonra evin içine bakınıyorum. O sırada aklıma nedense şu yıllar önce gece ajanstan çıkıp eve dönerken 'ıssız adam' pozları ile yoldan hiç tanımadığı bir hatun kaldırdıktan sonra soyulan herifi hatırlıyorum. Ah bu reklamcılar. Ertesi gün gazeteye çıkarttığı ilanla birlikte kendi haberini de çıkartmayı hayalinde kuruyor muydu acaba? Eminim bu şekilde değildir.
Bu duygularla arabaya atlayıp ajansa gidiyorum. Asansöre binerken dokuzuncu kattaki kıza rastlıyorum. İçim rahatlıyor.
İnsanın kendisine böyle çok fazla samimiyeti olmamasına rağmen gördüğü zaman mutluluk duyduğu insanlar seçmesi güzel bir davranış. Emeklilikte yazmak üzere bir kişisel gelişim kitabı yazmayı da o sırada kafama not ediyorum ve bunu da bir madde olarak eklemeyi yanına yazıyorum.
Sırf bu büyünün kalkacağını düşündüğüm için yaklaşmıyorum bu kıza daha fazla. Aslında sadece bu kıza değil, daha birçok kıza. Onlar uzakta ve tek başlarına olmalılar sanki. Hani uzun zamandır bayılıp kafanda bir şekillere soktuğun insanla tanıştıktan üç dakika sonra hayallerinin gerçekten hayal olduğunu görüp yıkılmak gibi.
Biliyor musunuz? Bu teori yüzünden insanlar sadece ilk tanıştıkları sırada aşık olduğu insanlarla evlenmeyi tercih ediyorlar.
Tabi bu öyle bir zar ki… Ya altılı atıyorsun ya birli. Ha bir de öteki anlamı ile kullanırsak zarı: Ya hapşurunca patlar ya da bıçak batırsan bile delinmez. Öyle bir meret bu.
23 Kasım 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder