- Sümüklü Zerrin demek, diyerek içeriye Madam De Le Patronaj geliyor bu sefer.
(Sıktı artık biliyorum)
Uzun süredir küs olduğu için benimle, bu kadarcık bir ilgi için bile katlanabiliyorum şu duymaktan bıktığım lafa.
- Evet canım. Sümüklü. Sen neyli Madam De Le Patronaj'sın bakayım? Vanilyalı mı? Çilekli mi?
Kahkaha atıp oturuyor karşıma. Bacak bacak üstüne atıp:
- E anlat bakalım, neler oldu? Diyor.
- Ayrıntılarıyla mı anlatayım? Diye soruyorum.
- Ay tabii. Diyor.
- Peki o zaman, iyi dinle.
Dünyanın en saçma hikayelerini uydurduğum için bir gün tutuklanır mıyım bilmiyorum. Belki de soğuk savaş dönemine gidip bu hikayelerden bol bol üretmem gerekirdi. Sonuçta Le Carre'si, Forsyth'i, şusu busu o dönemlerde bu hikayelerle köşe olmadı mı? Güzel hayat yaşadılar. Ben de belki şundan daha güzel bir hayat yaşardım.
Bu arada bu anlattıklarımı Zerrin duysa, eminim ajans ile ilişkileri keserdi.
Odadan dışarı çıkmaması için, Madam De Le Patronaj'ı çıkışta uyarmayı ihmal etmiyorum.
Bozuluyor tabi.
Hayat da bir dakikalık mutluluk için yaşam boyu didinmek demek değil mi? O dakikayı geçtim mi yoksa hala o yönde gidiyor muyum, bilmiyorum.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder