30 Eylül 2009 Çarşamba

arabeskleştirme uzmanı haydar

Sitenin oradaki taksi durağının önüne geldiğimde duruyorum. Arabadan inip, durağa doğru ilerliyorum. Durak sahibi adam beni tanıyıp 'vay JC abi naber' diye soruyor.
İsmimin bu tip alaturka cümlelerde çok komik göründüğünün ben de farkındayım ama ne yapalım: Adım JC.

Bizim Haydar vardı bir zamanlar. Arabeskleştirme uzmanıydı. Tüm strateji, tüm planlar ve ürünler hazırlandıktan sonra Haydar için özel bir toplantı yapılırdı. Haydar tüm planları gözden geçirir, senaryoda bir iki dokunuş yapardı ve iş Türk pazarı için hazır hale gelirdi. Sonra cesareti yerine geldi ve kendisine bir ajans kurdu. Ne stratejik planlama departmanı vardı, ne de Amerika görmüş kreatifler. Adam çatır çatır yıllarca piyasanın büyük oyuncuları arasında yer aldı.
Topuklu ayakkabı giyer ve ayakkabısının arkasına basardı. Reklamcılar Nişantaşı'nda gezerken o Eminönü, Bayrampaşa demeden her mahalleye girip çıkardı ve taksicilerle, esnafla muhabbet halindeydi. zaten o yüzden ona 'arabeskleştirme uzmanı' derdik. O zamanlar tıfıl bir reklamcıyken bu adamın ne yaptığını tam olarak anlamıyordum ama son yıllarda gayet iyi anlamıştım. Şimdi anlamam herhangi bir şeyi değiştirmez zira sanırım reklamcılığın o kısımlarından uzaklaştım.

Taksicilerle muhabbet ederken, canım taksicilik yapmak istiyor. Akşamları bir iki tura çıkmayı öneriyorum onlara. Tembel taksicilerden bir tanesi kabul ediyor. 'Abi, akşam birkaç saat dene istersen, gör ebeninkini' diyor bana.

Karşılaşacağım tipleri merak ederek duraktan ayrılıyorum. Halbuki bu işleri kreatiflerin yapması lazım. Ben reklamcılıktan elini eteğini çekmek üzere olan bir tipim halbuki.

29 Eylül 2009 Salı

büyük patron ve mumyası

Büyük Patron da darlanmış. İçini dökmek için beni çağırıyor. Aşağı yukarı 2 buçuk saat, odasında hapsediyor beni.
Ajanslardan kaçanların kendi ajanslarını kurmalarından mı tutarsın, eski reklamcılığın artık kalmadığından mı tutarsın yoksa eski reklamverenleri aradığını mı ararsın?
Bu eski reklamverenleri arama kısmını hiç tahmin etmezdim zira meslek hayatımın başında her daim 'cahil reklamverenler' suçlanırdı. Şimdiye kadar çoktan bir şeyleri öğrenmiş olmaları lazımdı, öyle değil mi? Yoksa onlar öğrendiği için mi piyasa bu hale geldi çözebilmiş değilim. Çözmek de umrumda değil.

Dinleyip, kafamı sallayıp, arada bir omzunu sıvazlayıp 'geçecek bunlar patron' diyerek mumya rolümü oynuyorum. Ağzımdan başka bir kelime çıkmamasına rağmen 'beni en iyi anlayan kişi sensin JC' diyor.

Aklıma şu saatlerce reklamı övüp duran ve üç buçuk saatin sonunda bana 'mesleğiniz nedir?' diye soran herif geldi. Nerede karşılaşmıştım onunla, hatırlamıyorum bile.

yine reklam ve porno (çok döneceğiz bu konuya)

Daha önce demiştim size değil mi? Bir ülkenin porno sektörü ne kadar ileriyse, reklam sektörü de o kadar iyidir diye.
Aynen öyle.

28 Eylül 2009 Pazartesi

ikilem

Miranda geliyor odama. O kadar dolmuş ki. Kızın kendini boşaltması bir buçuk saat sürüyor. Şu yeni gelen Estel kendisini biraz sarsmış(!). Kız kıskançlığı mı desem?
Tüm bunları bana neden anlattığını düşünürken AG sürtüğü ile arasında o kadar da sağlam bir bağ olmadığını anlıyorum. Veya çok fazla bağ olduğu için ona dökülemiyor, en az bağı olduğu insana dökülüyor.

Hayattaki bu ikilemler, beni yiyip bitirecek bir gün. Ya da bendeki ikilemler mi desem? Al sana bir ikilem daha. Hayat mı bir ikilem, ben mi bir ikilem.

25 Eylül 2009 Cuma

izolasyon davul ve pratik

Kendimi şımartmak istiyorum.
Ajanstan çıkar çıkmaz Mük'ü kapıp soluğu bir müzik mağazasında alıyorum. En sağlamından bir davul takımı alacağım kendime. Dün gece rüyamda kendimi bateri çalarken görmüştüm.
Bunun bir işaret olduğuna kanaat getirdim.
Getirdiğim kanaatı da tutup bodrum kata koydum. İzolasyonu yaptıktan sonra AJ ile bol bol pratik yapacağız.

24 Eylül 2009 Perşembe

haber tez gelir, boyalı bb geç gelir

Boyalı BB geliyor yanıma:
- JC'ciğim sana yeni müştemimizi tanıştırmak istiyordum ama bulamadım... Diyor.
- Ben seninle tanışmak istiyorum BB'ciğim. Diyorum.

23 Eylül 2009 Çarşamba

estel

Şu yeni işe başlayan müştem kız bizim bölmede beliriyor. Üzerinde siyahlarla daha da harika olmuş. Mük ile birkaç saniye vırvır yaptıktan sonra benim odaya giriyor. Keşke arkasından takip ediyor olsaydım: O muhteşem parfümünü koklama şansım olurdu. Şimdi kokunun bana ulaşması için bir süre beklemem gerekecek.
- Günaydın JC. Diyor.
- (Keep it cool JC, keep it cool) Günaydın siyahlar prensesi. Diyorum (Aklına gelen ilk laf bu mu diye sormayın, siz olsaydınız cümle kuracak aklınız bile kalmaz dana gibi mööö mööö derdiniz en fazla)
- (Gülümsüyor) Tanıştıran olmayacak herhalde bizi, bari ben kendim tanışayım dedim. Diyor. (Cesurca)
- Ben JC. Diyorum. Bana JC diyebilirsin ya da bana JC de lütfen. Diyorum.
- Ben Estel. Diyor.

Estel ismi nedense bende hep pastel algısı bırakır ve pastel ağırlıklı bir isimdir fakat bu sefer benim için pastel siyah tadı bırakıyor.

- Memnun oldum, diyorum. Memnun oldum. Memnun oldum. Memnun oldum.
HH için alındığını Mük'ten öğrendiğimde de, 'bana neden haber vermeden eleman alıyorlar' diye çığlık atmak yerine 'hallelujah' diyorum.

22 Eylül 2009 Salı

eBay'le İ Bey

İ bey arıyor.
- Ajansı kurdum JC. Diyor. Beklerim.
- Güzel. Diyorum.

AG sürtüğüne gidip 'eBay kendi ajansını kurmuş' diyeyim. Kesin yer salak!

21 Eylül 2009 Pazartesi

sinek de küçüktür

Odamda CJ kılıklısı bitiyor:
- Ne var CJ?
- Dostum...
- Bana bir daha dostum diye hitap edersen senin ağzına edeceğimi söylemiştim değil mi?
- ... Neden bu kadar aksi olduğunu anlaya...
- Uç CJ, uç! Kaybol.

Keşke şu ajans başkanlığı dalgametresini kabul etseydim diye düşünüyorum ilk defa! Bu herifi, yanına AG sürtüğünü vererek gönderirdim ve arkama yaslanır ajansın mutlu bir yer olması için beklerdim.

19 Eylül 2009 Cumartesi

kim ki o

Mük raporu getiriyor. (Yazılı bir şey aramayın, bizde raporlar sözlüdür: Biz = Mük ve ben)
- Kız müştem grubunda çalışacakmış. Sana hayatta bırakmam. O benim.

Ah bu işyerlerinde işe yeni başlayan kişiyi önce gözüne kestirip, tanıdıktan ve arkadaş olduktan bir süre sonra 'uff şu işyerine de bir tane düzgün erkek/kız gelmiyor zaten' diyen binlerce insan gördüğünüzün ne zaman farkına varacaksınız?

18 Eylül 2009 Cuma

yine kız meselesi

Balyaj'ın gözümün önünde erimesini izliyorum. Çocuğun olaydan haberi bile yok. (Kreatif ekipten biri olunca genelde etrafta ne olup bittiğini fark etmezler).
Bu sırada AG sürtüğünün olduğu yerde süpper bir kız görüyorum. 'Acaba kimdir bu' diyerek ve koridordaki kokuyu takip ederek ulaşmıştım oraya. AG sürtüğünün odasına ulaştığı için yaşadığım hayalkırıklığına değinmeyeceğim (üstelik -bir an- acaba bu koku bulutunun sonundan AG mi çıkacak diye de aklıma gelmedi değil, nasıl korktum anlatamam).
Müş-tem grubundaki kızlardan birinin yanında dikilip bir şeylerle ilgileniyormuş gibi görünüp, AG sürtüğü ile konuşan bu güzellik abidesini seyrederken arkamdan dokuzuncu kattaki kızın sesini duyuyorum:
- Güzel kız ama.

17 Eylül 2009 Perşembe

boyalı bb belediyesi

Ajansın iç düzenlemesinin yapıldığı sırada Boyalı BB burada çalışmıyormuş. Elde yapacak iş kalmayınca ve kış dönemi gelince (hani seçimler yaklaşınca belediyelerin tadilatlara başlaması gibi bir şey) Boyalı BB de kendisine uğraşacak bir şeyler buluyor: Ajans düzeninin, verimi maksimuma çekecek şekilde değiştirilmesi.

Bu plan doğrultusunda benim de bölmemin tüm ajansı gören bir yere çekilmesi gerekiyormuş. Emin olamıyorum.
- Bu herifleri görmeyince verimim daha yüksek oluyor. Diyorum BB'ye ama tabii her şeyin en doğrusunu o bilir! Ben neyi bilebilirim ki?

16 Eylül 2009 Çarşamba

ufak pipi meselesi

CJ kılıklısını görünce aklıma geldi: Ufak pipi meselesi.
Erkek olmak zor iş: Saç ektirme operasyonlarını direkt olarak gözlerinle görebilirsin. Kadınların da meme büyütme, meme düzeltme operasyonları yaptığına şahit olabilirsin ama pipi büyütmek için ameliyata giren kimseyi duymazsın. Şey, yani duyarsın da, gazetelerde falan haber olduğu için görürsün (o da nasıl bir habercilik anlayışıdır ya, hiç sorgulamaya başlamayalım bile).

Peki bunların CJ kılıklısı ile ne ilgisi var diyeceksiniz? Bir ara ajanstaki yazar kızlardan bir tanesi böyle bir iddia atmıştı ortaya.
Elbette intikam da olabilir: 'Sen çok başarılı bir yazarsın' diye başlayan kompliman ameliyatlarının sonu yatakta gelince bir ilişki başlar gibi olur fakat CJ kılıklısının kendisini 'ıssız adam' zannetmesi ile devam eder. Bundan kıl olan kız da tutup ortaya böyle bir şey atar.
Veya, olay tamamen gerçektir.
Iyy. Her iki durumda da iğrenç. Tüm bunları neden anlattım ben de bilmiyorum. Şey, belki tarihe not düşmek içindir ha? Ne dersiniz? Güzel bir iyilik yapıyorum burada reklam sektörüne.

15 Eylül 2009 Salı

balyaj ve kadın müritler

Ve bu da oluyor: Mesleğini şaşırıp bir reklam ajansında end-up olmuş olan Balyaj, hiç de aşık olmaması gereken bir çocuğa aşık oluyor. Ah bazen nasıl da, sıradan bir edebiyatçı olarak bu aptal hikayeleri kitaplaştırıp yine bu aptal kadın grubuna satarak, entelektüel tavırlarla popüler televizyon programlarına çıkarak, polemik başlatacak laflar ederek ('kadınların kendilerini erkeklerine bu kadar fazla bağlaması erkeklerin aldatmasına yol açıyor' gibisinden laflardan bahsediyorum) 'ilişki uzmanı' olarak anılasım geliyor. Ama tabii yapacak daha önemli işler var ve nasılsa bu salaklıklarla hayatını geçiren bir sürü herif ve ona mürid olan bir ton kadın var.

14 Eylül 2009 Pazartesi

yine kızlar

Ajansa geldiğimde kızları birbirinin saçlarını okşarken görüyorum. Son zamanlarda bu tip hareketlerin arttığını düşünüyorum. Bırakın doğallığı: 80'lerde ilkokuldayken kız kıza dans etmeleri ile dalga geçen bu kızların kendileri olmasa olayın doğallığına inanacağım ama... Emin olamıyorum.

12 Eylül 2009 Cumartesi

dizimiz

Bir prodüktör beni arıyor:
- JC Bey. Sizinle görüşmemiz gerekiyor.
- Neden?
- Çünkü bir diziniz varmış.
- Yanılıyorsunuz. İki tane var. (Soğuk esprilerime bayılıyorum!)
- Daha da iyi. (Anlamadı salak!)
- Ne zaman görüşürüz?
- Bu akşama ne dersiniz?
- Harika. Neresi?
- Ofisimde.

Hiç tahmin etmiyordum ama eski filmlerde tasvir edilen dedektiflik bürosu benzeri bir ofiste ağırlıyor AJ'le beni. Neden böyle bir dekor se çtiğini sorgulamıyorum ama o çizgili takım elbiseyi ciddi biçimde sorgulamak gerekir. (Doğru cevap: B- Movie, ganster style 1974)

Sanırım bu adam yeterince şişmandı ve işsiz kalmıştı. Dedektiflik bürosunun bu ülkede tutmayacağını düşünüp 'yapımcılık' işine dadandı. Şimdiye kadar bir iki televizyon filmi yapmış. Gelecekteki karısı ile de tanıştım sanırım: Resepsiyondaki sarışın.

Çıkışta onun da pek müstakbel olmadığını anlıyorum. Güya bize çaktırmadan kızın poposunu okşuyor.

Oradan ayrılıp Starbucks'a atıyoruz kendimizi. AJ ile ümitsizliğe kapılmak üzereyiz:
- Belki de o diziyi, rafta bırakmak daha iyi olacak. Diyor AJ. Ki ümitsizliğe kapılacak son kişi olacağını düşünürdüm.
- (Ben ise bambaşka dünyalara giriyorum) AJ, farkında mısın, şu anda yan masadaki kızlar bir üçlü için birbirleriyle pazarlık ediyorlar. Diyorum.

Bazen ben de bu projeyi rafa kaldırmamız gerektiğini düşünüyorum. Ama çaktırmıyorum.
Pes etmek yok.

11 Eylül 2009 Cuma

jcrazzi

Daha önce demiş miydim? ZAM ve PARA gibi iki olumlu kelimenin birleşmesinden çıkarılabilecek en kötü olumsuzluk zamparalıktır.
Büyük Patron'un da ne kadar büyük bir zampara olduğunu gözlerimle görüyorum.

Hani kendilerinin hiçkimse tarafından tanınmayacağını düşündüğü yerlerde gezerler ya. Aha işte öyle bir yerde yakaladım bizim zamparayı. Kız güzeldi ama.

10 Eylül 2009 Perşembe

Holışit

Ertesi gün ajansa gitmek benim için ölümcül bir deneyim olsa da, bu deneyleri seviyorum.
İK tarafına uğramadan, AG'nin grubu ile yapacağımız toplantı için kendimi toplantı salonuna atıyorum. İçeri girdiğimde ajansın yaşlıları sayılabilecek kadın kitlesinin (yaş ortalaması 35) birbiriyle bık bık yaptığını görüyorum.
- Günaydın hanımlar. Diye dalıyorum.

İçeri girerken duyduğum son cümle: 'Çocukların ne kadar acımasız olduğunu bilirsiniz' idi.

- Sırf çocuklar mı acımasız? Yetişkinlerin acımasızlığını gözden kaçırıyorsunuz galiba. Diyorum ama kimse benimle tartışmaya girmek istemiyor.

Tam o sırada içeriye benim için hala 'peydahlanan' takım elbiseli adamlar ve kadınlar dalıyor. AG'nin diğer gen kızları geliyor ve içerisi karışmaya başlıyor.
Büyük Patron ve Madam De Le Patronaj gelene kadar içeride konuşacak bir kişi bile bulamıyorum kendime. (Bu cümleye bakarak kimsenin benimle konuşmadığını çıkardıysanız kırılırım. Aaa hiç olur mu.)

Sanırım 'önemli' toplantılar yapılıyor bu sırada ajansta ve ben hiçbirini sitime takmıyorum.

Bu toplantıda dikkatimi çeken şey ise; takım elbiseli hatunlardan bir tanesinin, AJ'ye ilgi duyduğunu bu toplantıda fark etmem. Holışit.

9 Eylül 2009 Çarşamba

090909

09/09/09 (MyAss)

Akşam Boyalı BB bana gündüzle karşılaştırıldığında daha iyi davranıyor. En azından kendimi işe yaramaz, boş bir adam gibi hissetmiyorum. Boyalı BB'nin geçmişinde bir PR firması olduğunu öğreniyorum. Geçmişle ilgili gizli şeyler söyleyelim derken uydurmalara başlıyorum ve lise yıllarında evlendiğimi ve kısa bir süre sonra kızın aile baskısı ile ayrıldığımızı söylüyorum. O kadar inanarak söylüyorum ki, BB üzülüyor.

Yemeğin ardından BB'nin çok fazla derecede alkol aldığını gözlemliyorum. Bir şişe bitiyor, ötekine geçiyor. Ardından bana çok fazla yaklaşıyor. Öpüyor. Kokluyor.

Bu tip durumlarda hiç bozuntuya vermemeyi tercih ederim. Ertesi gün neler olacağını düşünmeye başlamaması için elimden gelen her türlü bostan korkuluğu durumunu sergiliyorum.

Gecenin sonunda bana diyor ki:
- Biliyor musun, asistanım senden hoşlanıyor.

(Tarihten belli değil miydi?)

8 Eylül 2009 Salı

boyalı bb kriz masası

- Hayatın bomboş. Diye bağırıyor odamda Boyalı BB.

Bu sahneye nasıl girdiğini, neden böyle bir repliği olduğunu, hayatımın bomboş olduğu fikrine nereden kapıldığını inanın ben de bilmiyorum.

Suçlamaların ardı arkası kesilmiyor. Sakin sakin dinledikten sonra:
- BB'ciğim, biz neden böyle bir diyalog yaşıyoruz seninle? Diye soruyorum.
Oturup minik hıçkırıklar atarak gözlerini yaşlandırıyor. (Ağlıyor demiyorum, gözlerini yaşlandırıyor. Bu kadar pozitif bir insanım işte.)

Sanırım beni çok seviyor ve hayatımın boş olduğunu düşündüğü için bunu kendisine dert olarak ediniyor.
- Hayatım, diyorum ve bir süre duraklıyorum (gözleri parlıyor hafiften, sanki bende bir umut varmış gibi) hayatımdan gayet memnunum ben. Diyerek devam ediyorum.

Böylece bir önceki cümleye hangi anlamda 'hayatım' diye başladığımı çözemeyecek bir hale sokuyorum onu. Çok kötü bir insan olabilirim ama bana inanın gayet pozitif bir herifim.

O günün akşamında Boyalı BB'yi yeni evinde ziyaret edeceğimin sözünü vererek Boyalı BB'yi şeker asistanına emanet ediyorum. Şeker asistanı bana o kadar kötü bakışlar atıyor ki... Boyalı BB'ye kötülük yaptığımı düşündüğü için mi bu kötü bakışlarla bana bakıyor yoksa Boyalı BB'ye ilgi duyuyormuşum gibi davrandığım için mi böyle bakıyor. Anlamıyorum.

Görüyor musunuz? Sadece ben mecazi ifadelerle davranan biri değilim. Başka insanlar da bana böyle mecazi davranıyor.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Giuseppe Tornatore

Odamı bir anda bir sürü insan basıyor ve toplantı yapmaya başlıyorlar. Kararlar alıyorlar. O kadar hızlı konuşuyorlar ki, ne dediklerini anlayamıyorum. Çıkarken toplantı kararlarını düzenleyip, çıkış alıp, bana uzatıyorlar:
- İmzalar mısınız? Diyorlar.

Elime dolma kalemimi alıp, özenle Giuseppe Tornatore diye imza atıyorum. Ne yazdığıma bakmıyorlar bile.
Önümüzdeki aylarda bu kağıt tekrar önüme gelebilir. O zamana kadar kimliğimi değiştirmem icap edecek galiba.

Odamı terk ettiklerinde ben 'Giuseppe Meazza mı yazsaydım acaba' diye düşünüyordum.

4 Eylül 2009 Cuma

rol model

AG sürtüğü geliyor yanıma:
- JC, benim için de bir rol düşünüyor musun dizide? Diye soruyor.
Kahkahalara boğuluyorum.

Senden güzel malzeme mi bulacağım AG sürtüğü? Hayatımı neredeyse sana ait malzemelerin üzerine inşa ediyorum. Neyse ki haberin yok. Haberin olamayacak kadar profesyonel hayatınla meşgülsün. Kötü bir şey değil tabii; yani haberinin olmaması.

3 Eylül 2009 Perşembe

biri bana şunu anlatsın

Dizi projesi için birkaç gün üst üste görüşme yapınca ajanstakilerin dikkatini çekmiş. Büyük Patron çağırdı yanına.
- JC, son zamanlarda reklamcıdan çok dizi yapımcısı havasında dolaşman AG'nin keyfini kaçırmış. Diyor.

Bu adamın açık sözlülüğüne bayılıyorum.
- AG'ye bir kutu dildo gönderirsek, keyfini yerine getirebiliriz. Diyorum. Ya da patron bu kızı tatil yapması için Abazistan'a gönderelim mi?
- JC, sen onu bunu boşver. Bu insanları idare etmeni istiyorum. Diyor.

Tam çıkarken de 'şu projeyi bir de bana anlatsana' diyor.

Akşam Büyük Patron'un malikanesine damlıyorum. Projeyi duyduğu anda bayılıyor. 'Şahsen ben yapımcı olmak istiyorum' diyor. 'I-ıh Büyük Patron, dizi yapımcılığı reklamcılara bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir' diyorum kibarca.

Üzülüyor.
Kalbini almak için bile yalan söyleyemem.
Evet, dizi yapımcılığı reklamcıya bırakılmayacak kadar ciddi ve farklı bir iştir. Bana o yapımcı lazım. Para değil.

2 Eylül 2009 Çarşamba

terapiye giden yapımcı

Kontrat imzalamaya çok yakın olduğumuz bir yapımcı vardı. Adamın Fransız televizyonlarındaki geçmişini öğrenince neden 'kontrat imzalamaya bu kadar yakın olduğumuzu' daha iyi anlamıştım ama adam akli dengesini yitirdi. Terapinin ardından da kendisini belgesellere verdi. Su altı belgesellerinden başka bir şey yapmıyor şu anda.
Dizi projesini -terapiden sonra- bir defa daha okuyunca 'güzel bir proje olabilirdi ama artık ilgilenmiyorum' dedi.

1 Eylül 2009 Salı

dizi projesi (yeniden)

Dizi projesini tekrar raftan indiriyorum. Karşımda AJ var. Televizyonda Golf maçı seyrediyor.
- Dikkatini birazcık bana verebilecek misin AJ? diyorum.
- Sendeyim. Diyor ama gözler hala golf channel'da.
(Bu Golf Channel'ın nesi var, son zamanlarda sık sık adı geçiyor.)

İsminden yana hiçbir kuşkum yok: Kro.
Karakterlerden ve sayısından emin değilim. Bana kalırsa dört ya da beş ana karakter ile binlerce hikaye anlatılabilir fakat yapımcılar devamlı müdahale edip sayıyı artıyorlar. Tuttuğu düşünülen bir dizideki karakter sayısına dayanarak bunu söylüyorlar ve zaten hangi masada bu konuyu açarsak açalım direkt olarak o dizi ile birlikte düşünmeye başlıyorlar.
Kaç tane 'Lanet olasıca beceriksiz herifler' diye bağırarak toplantı dağıtsam da...

Zaten bu dizinin bunca zaman sürüklenmesinin sebebi buydu. Götünün genişliği ile yaptığın çiş miktarının hiçbir alakası yoktur ama bu herifler götümden bu kadar bok çıkıyorsa, aşağı yukarı şu kadar da çiş çıkartabilirim diye düşünüyorlar. Bok yiyin.